Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Anadolu Ahilik Teşkilatı ve Ahi Evran

Prof. Dr.Selahattin Döğüş´ün konu ile ilgili makalesi...

Anadolu Ahilik Teşkilatı ve Ahi Evran

eylikler zamanında ve Osmanlıların kuruluşu döneminde artık Selçuklu-Moğol otoritesi çökünce ve şehirleri de içeren beyliklerin kurulmasıyla Ahiler ön plana çıkmış, bunların gücü resmen tanınmış ve beylerden saygı görmeye başlamışlardı. İbn Batuta bir genelleme yaparak Anadolu´da bir beyin yaşamadığı şehirde Ahi reisinin kentin gerçek hakimi olduğunu söyler. Çok yönlü sosyal fonksiyonları bulunan Ahi birlikleri, Osmanlı Devletinin kuruluşunda rolü olan önemli teşekküllerin başında gelir. Bir kısmı fakı ve kadı olarak ilim alanında, bir kısmı vali, komutan olarak idari ve askeri alanda, bir kısmı şeyh ve mürşit olarak dini-tasavvufi hayatta ve bir kısmı da esnaf ve sanatkâr olarak ticari hayatta Osmanlı toplumunda çok önemli hizmetler görmüşlerdir.

Bu yüzden araştırmacılar Ahileri, mesleki-tasavvufi zümreler, esnaf örgütleri, beledi ve kolluk görevleri yürüten şehir teşkilatı, fütüvvet-tarikat, genç ve bekarlardan oluşan sanatkarlar zümresi vb. isimlerle anarlarken mahiyeti hakkında değişik fikirler öne sürmüşlerdir. Mahiyeti itibariyle Ahilikle ilgili söylenebilecek en doğru ifade, sünni olmakla birlikte bünyesinde batıni ve tasavvufi unsurlar taşıyan sentez bir teşekkül olduğudur.1 Ahilik, eski Türk inanç ve gelenekleriyle yeni İslami değerlerin Selçuklu ve Osmanlı Anadolu´suna özgü bir sentezi olarak görülmüştür. Bu sentezi oluşturan unsurlar tarihi-ideolojik unsurlarla sosyo-ekonomik unsurlar olarak ele alındığında, birinci unsurlar; fütüvvet, Batınilik, Melamilik, Şamanizm, ve eski Türk gelenekleri, ikincisi de Bizans loncalarının kalıntıları ve yerleşik hayat tarzının zorunlulukları olarak tasnif edilebilir. Yerleşik sünni Türklerle göçebe Türkmenler arasında ara bir yerde bulunan Ahi birlikleri, Sünnilikle Batınilik arasında bir köprü durumundadır. Ahiliği günümüzün klasik manada su katılmamış sünni bir kurum olarak kabul etmek 13. yüzyıl Anadolu´sunun sosyal yapısı düşünüldüğünde imkânsız görülmektedir. Zaten Osmanlı Devleti kuruluşunu tamamladıktan ve merkezi bir İmparatorluk haline geldikten sonra 16. yüzyıldan itibaren Ahilik, taşıdığı batıni unsurların da etkisiyle Bektaşi ve Melami topluluklar arasında dağılarak sadece bir esnaf teşkilatı olarak kalmışlardır. Ahilerin Anadolu´nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasındaki katkıları, göçebe Türkmen aşiretlerinin yerleşik hayata geçirilmesindeki hizmetleri, göçebe bozkır hayatına alışan insanların şehirlerde tutunabilmeleri veya yerleşik hayata geçebilmeleri için bir iş, bir sanat veya en azından bir meslek sahibi olmaları gerekiyordu. Ahi teşkilatının hizmetlerinden biri de Türkmenler arasında iş ve meslek kollarını yayarak onları yerleşik hayatın değerlerine alıştırmak olmuştur. Böylece kırsal hayatla şehir hayatını uzlaştırarak sosyal hayatı düzenlemedeki rolleri, siyasi belirsizlik ve otorite boşluğu zamanlarında mahalli idareyi ele alarak sosyal bir otokontrol sistemi kurmaları, ahlakla sanatı bütünleştirerek öz Türk kültürüne tasavvufi bir anlam yüklemek suretiyle dürüst ve istenen standartlarda mal ve hizmet üreten girişimcilerin yetiştiği zaviyeleri, alplık ve gazilik ülküsüne önem verdiklerinden askeri ve fütuhat sahasındaki özellikleriyle çok yönlü fonksiyonlar icra eden önemli bir Türk kurumu olduğunu göstermektedir. İbn Batuta´nın gözlemleri ve Ö.Lütfi Barkan´ın çalışmaları, Anadolu, Balkanlar ve Kırım´da yaygın en önemli zaviyelerin Ahilere ait olduğunu göstermektedir.

Ahi Terimi ve İlk Ahiler     

Ahi kelimesi Arapça´da kardeşim demektir. Ahi kelimesinin Divan-ı Lügat´i-Türk ve Kutadgu Bilig gibi eski Türkçe metinlerde geçen ?Akı? kelimesinden gelebileceğini düşünenler de vardır. Akı, cömert, yiğit, eli açık anlamlarına gelmektedir.2 Uygurca Turfan metinlerinde de ?Akı? kelimesi cömert anlamında kullanılıyordu.3 Bununla beraber ?Ağa? kelimesinin Ahi´den geldiğini öne sürenler de var.4

Anadolu´daki Ahilik, yiğitlik ve cömertlik mefkuresi olarak İslam´ın doğuşu ve yayılmasından sonra Fütüvvet adıyla İslam dünyasında (Abbasiler zamanında) Bağdat´ta kurumlaşmıştı. Teşkilat olarak Fütüvvet, Arapça´da yiğit, genç anlamlarına gelen feta kelimesinden gelir. Horasan ve Maveraünnehire yayılan bu ideal insan tipi fetaya İranlılar civan-merd derler. 10.yüzyılda İslam kültürü dairesine giren Türkler de bu insan tipine akı, mesleğine de akılık dediler.    

Bu bilgiler İbn Batuta tarafından tarihin aydınlığına çıkarılan Anadolu Ahi Teşkilatı´nın, birkaç yüzyıllık bir birikimin ürünü olduğunu ve Ahi teriminin 13. yüzyıldan önce de Türkistan ve İran Türkleri arasında kullanıla geldiğini göstermektedir. Cl. Cahen, ilk Ahilerin 11. yüzyılda İran´da yaşamış olduklarını belirtirken, Türk Ahilerinin liderinin Azerbaycan´da Ahi Türk diye bilinen biri olduğunu öne sürmüştür.5

Ahiliğin Temelleri

Ahilik, menşe bakımından Türk kültür ve sosyal yapısının bir eseri olmakla beraber, teşkilat ve kurum olarak da Arap kaynaklı Fütüvvet Teşkilatı´na dayanır. Araplar, İslam´dan önce kültürlerinde mevcut olan fütüvvet anlayışını İslami değerlerle geliştirerek sürdürmüşlerdi. İslam´dan önce şehirlerde huzursuzluk kaynağı olan ve belirli bir merkezden yönetilmeyen birbirinden bağımsız küçük, dağınık ama oldukça yaygın birlikler ve bunlardan oluşan sosyal sınıflar vardı. Ayyar (kanun tanımayan), şattar (kurnaz), evbaş (haydut), fityan, rünud (derbeder) vb. adlarla anılan bu fütüvvet birlikleri, Abbasi halifesi Nasır´a (1180-1225) kadar büyük İslam şehirlerini haraca keserek kendi adlarına vergi toplayacak duruma gelmişlerdi. Nasır, siyasi maslahatlarla fütüvvet örgütlerini yeniden teşkilatlandırarak bir bayrak altında toplamış ve buna tasavvufi değerler yüklenerek bir tarikat yapılanması olarak meşrulaştırılmış ve İslam dünyasına yayılmıştır. Fütüvvet, İslam dünyasındaki yiğitlik, gençlik ve cömertlik ülküsü olarak idealleştirilmiştir. Şövalyelik nasıl Ortaçağ Batı dünyasında ve Hristiyan aleminde kahramanlık ve yiğitlik ülküsü ise Fütüvvet de Ortaçağ İslam milletlerinde İslami ve insani değerler manzumesi olarak yayılmıştır. İranlılar da kendi kültürlerinde mevcut civanmerdi denilen kahramanlık ve yiğitlik ülküsünü İslami değerlerle geliştirerek yaşatmışlardır. Bu arada Türkçe cömert kelimesinin, Farsça civanmerd´ten geldiğini de belirtelim. Türkler de İslamiyet´le birlikte öz değerlerini İslami ahlak ve değerlerle geliştirerek devam ettirmişlerdir. Dolayısıyla Ahilik, Arap fütüvvet mefkuresinden etkilenmiştir. Tarih boyunca Anadolu´da Ahi tüzük ve yönetmeliklerin fütüvvetname diye adlandırılması ve özellikle bu fütüvvetnamelerin ünlü sufi Suhraverdi´nin fütüvvetnamesini kaynak göstermesi de bunu göstermektedir. Nasır, Fütüvvet ile ilgili düzenlemeleri, o zamanın meşhur mutasavvıflarından Şihabüddin Suhraverdi´nin (1145-1235) danışmanlığında yapmıştı. Fütüvvetnameler, fütüvvet ilkeleri ve bu teşkilata dair geniş bilgiler vermekteydi.7 İslam aleminin her tarafından bir çok devlet adamı Halife Nasır´dan fütüvvet şalvarı alarak bu teşkilata girdi. Bu sırada Selçuklu Sultanı I. Keykavus da 1215 tarihinde Nasır´dan fütüvvet şalvarı alarak bu teşkilata üye oldu. I. Alaaddin Keykubad zamanında ise halifenin danışmanı Suhraverdi, Konya´ya gelerek fütüvvet fikri ve teşkilatının Anadolu´da yayılmasına yardım etti.8     

Fr. Taeschner de teşkilat şeklindeki fütüvvetin köklerini Arabistan´da değil de Müslüman Araplar tarafından fethedilen kültür beldelerinde aranması gerektiğini ifade ederken bu kökler de Doğu Roma ve Sasani şehirlerinde bulunan eski dönemdeki genç-bekar birlik teşekküllerinde bulunduğunu öne sürmüştü.9        

Anadolu´da fütüvvet hareketi, adı geçen halifenin Selçuklu sultanları ile siyasi ve kültürel temasa geçmeleriyle başlamıştır. Şeyh Mecdüddin İshak, Bağdad´a gittiğinde dönüşünde birçok ilim adamı ve mutasavvıfla gelmişti. İbn Arabi, Şeyh Evhaduddin Kirmani, Ahi Evran bunlar arasındadır. Prof. M. Bayram´a göre Evhaduddin Kirmani, Ahi Evran´ın hocası ve kayınpederidir.10 İşte Fütüvvet Teşkilatı´na mensup şeyh ve dervişlerin Anadolu´da faaliyet göstermeleri ve Selçuklu sultanlarının onları himaye etmeleri sonucu bu teşkilat Anadolu´da yayılmıştır. Bir anlamda Ahilik, Anadolu Selçukluları zamanında kurulmuş Türk fütüvvet hareketidir. Türkler Fütüvvet Teşkilatı´nı Ahilik şeklinde yeniden organize etmiştir. Ancak bir farkla ki fütüvvet devlet eliyle organize edilirken, Ahilik toplumsal bir ihtiyaçtan doğmuş ve devletten bağımsız olarak teşekkül etmiştir. Ayrıca mahiyet ve fonksiyonları açısından da farklılıklar taşır. İbn Batuta´nın müşahedeleriyle Anadolu ve Balkanların hemen her köy, şehir ve kasabalarında var olduğunu bildiğimiz bu birlikler, geniş bir coğrafi sahadan ve uzun bir tarihi dönemden gelen unsurların orijinal bir sentezi olarak karşımıza çıkmaktadır.  

Ahiliğin oluşumunda etkisi olduğu düşünülen unsurlardan birisi de Bizans loncalarıdır. Avrupa´daki loncalar, devlet eliyle düzenlenir ve denetlenirdi. Şehirlerde etkiliydiler. Ahiler ise uçlarda ve köylerde de yaygın olup, bilakis devletin olmadığı zamanlarda ortaya çıkar ve bağımsız hareket ederdi. Köprülü, Ahiliği Bizans korporasyonlarına (esnaf birliği) bağlı değil de Fütüvvet Teşkilatı´na bağlı esnaf örgütlerine dayandırmıştır.11 O. Nuri Ergin ise İstanbul´un fethinden sonra Osmanlıların esnaf teşkilatını doğu ve İslam ile batı ve Bizans´tan etkilenerek geliştirdiğini öne sürmüştür.12 Ancak loncalarda en önemli amaç ekonomik kazançlar iken Ahiliğin sonradan salt bir esnaf kuruluşu haline geldiğini belirtmeliyiz.  

Ahiliğin dayandığı temellerden biri de Selçuklu şehirlerinde önemli bir yeri olan ve bir Türk kurumu olan İğdişlik müessesesidir. Şehirlerdeki bu zümreler her türlü yiyecek, giyecek ve ordunun ihtiyaçlarını karşılardı. Bu teşkilatın menşei Türkistan´a kadar uzanmaktadır. Anadolu Selçuklularında şehirlerin önde gelen kişilerine iğdiş denildiğini hatta şehirlerde ticari hayatı iğdişbaşının düzenlediğini belirtir13. İğdişler şehirlerarası hatta milletler arası ticaret yaptıklarından şehirlerin en etkili zümresiydiler. Şehir ayanı ve eşrafı sayılmışlardır. 13. asrın ortalarından itibaren Anadolu´da İğdişlerin yanında Ahiler de görülmeye başlar. Ahilerin İğdişlik´ten de önemli unsurlar almışlardı. 13. yüzyılın sonlarına gelindiğinde İğdişlik´in yerini Ahiler almıştır. Ahi teşkilatı fütüvvet kanalıyla İslami etkiler taşıdığı gibi, İğdişlik kanalıyla da Türklere has bir özellik göstermektedir. Ahilik kahramanlık ve cömertlik yönünden fütüvvetten, esnaf ve ticaret yönünden de iğdişlikten etkilenmiştir diyebiliriz.14        

Anadolu´da Ahiliğin Zuhuru

Moğol istilasıyla Asya içlerinden Anadolu´ya akın akın gelen Türk kitleleri arasında Türkmen şeyh ve dervişleri yanında tüccar, sanatkar, mutasavvıflar, alimler de bulunmaktaydı. Bu göç safhasında gelenler ani ve seri bir şekilde göç etmek zorunda kaldıklarından dil, şiir, müzik, hatta dini töre ve gelenekleriyle milli ve ırki özellikler taşıyorlardı. Bunların yerli nüfusa oranları sayıca daha fazla olması ve öte yandan maddi ve manevi değerleri, kültürleri ile Anadolu tam bir Türk yurdu halini aldı.15

Asya´nın uygar ve büyük Türk şehirlerinden gelen bu tüccar ve sanatkâr zümresi, yerli Rum meslektaşlarına rekabet edebilmek ve tutunabilmek için aralarında dayanışma ve birliğe muhtaçtılar. Bu dayanışma ve yardımlaşma önce göçebe Türk halkının en çok ihtiyaç duyduğu hayvan ürünlerinin işlenmesi ve kullanılması konusunda kendisini göstermektedir. Bu konuda en önemli hammadde ürünü şüphesiz deri olacaktır. İşte dericilik bir sanat ve meslek dalı olarak Türkler arasında en başta yayılanı olmuştur. Ahi Evran´ın de debbağların piri olması bu gerçeğin en önemli göstergesidir. 

Göçlerle Anadolu´ya gelen Türk kitlelerini yerleştirmek, ihtiyaç duyanlara her alanda yardım etmek, istila devirlerinde devlete yardımcı olmak üzere silahlı kuvvetlerle düşmana karşı mücadele etmek, Türklük şuurunu sanatta, edebiyatta, gelenek ve göreneklerde yaşatmak ve Türk töresini Anadolu´da hakim kılmak. İbn Batuta ve Evliya Çelebi´nin verdiği bilgiler dahi bize bu örgütün Türk kültürüne ve sosyal hayatına çok şeyler kazandırdığına dair bir fikir vermeye kâfidir. Şehirlerden köylere ve uc beldelere kadar yayılan bu örgüt kurduğu zaviye ağlarıyla bu yaban ellere gelen Türklerin yerleşik hayatın değerlerine adaptasyonuna hizmet etmiştir.     

Devamı >>>



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz