Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

AMERİKA KARŞITLIĞI VE EMPERYALİZMİ ARAÇSALLAŞTIRARAK RADİKAL ÖRGÜTLERİN ZULMÜNE RAZI OLMAK VE İŞİD ÖRNEĞİ

Şurası kesin ki, İŞİD ve benzeri örgütler asla anti-emperyalist bir örgüt değildir. Bölgedeki mazlum insanlar, Türkmenler, Ezidi ve Sünni Kürtlere saldırarak ve nefret uyandırarak emperyalizm ile mücadele edilemez.

AMERİKA KARŞITLIĞI VE EMPERYALİZMİ ARAÇSALLAŞTIRARAK RADİKAL ÖRGÜTLERİN ZULMÜNE RAZI OLMAK VE İŞİD ÖRNEĞİ

Yusuf Yavuzyılmaz yazdı;

İŞİD, El- Kaide, Bako- Haram ve FETÖ’nün yarattığı vandalizm ve terör, hem İslam dünyasının iç enerjisini tüketmiş, hem de İslam dünyasının entelektüel gelişimine büyük darbe indirmiştir. Bu terör örgütlerinin faaliyetleri, Amerika ve Batı sömürgeciliği üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılıyor.  

Özellikle İŞİD saldırılarında Ezidi Kürtler, Türkmenler ve Suriye Kürtleri büyük baskı ve katliam görüntüleri oluşturdu. Özellikle Ezidi Kürtler ve Suriye’de Kobani bölgesinde yaşayan Kürtler yaşadıkları kadim topraklardan koparak sürgün konumuna düştü. Bir kısmı Türkiye’ye de gelen insanların yaşadıkları vahşeti yüzlerinden okumak mümkün. Bu tür örgütlerin saldırılarını emperyalist güçlere değil de kendisinden farklı düşünen Müslümanlara yöneltmeleri de aydı bir sorun.

Bölgede yaşananlar dikkatleri İŞİD örgütüne ve daha önemlisi bu örgütün beslendiği ideolojiye, bölgede nasıl bu kadar kısa sürede yaygınlaşıp etkinleştiğine; örgütü besleyip büyüten şartlara çekmiştir. Asıl sorun şu: Terörü bir araç olarak kullanan bu örgütler neden bu kadar yaygın karşılık bulabiliyor? Bu sorunun iç ver dış sebepleri var kuşkusuz. İslam ülkelerindeki hak ihlalleri ve demokrasi yokluğu, ekonomik dengesizlikler, insan hakları ihlalleri, Batı ülkelerinin saldırıları, Irak’ta ABD katliamı, Mısır’da askeri darbenin Batılılar tarafından desteklenmesi… İnsanlarda bu işin silahlı mücadeleden başka bir yolla çözümlenemeyeceği yargısını oluşturdu. Bunun sonucunda silahlı örgütlere karşı sempati oluştu.

Bölge halklarında yer alan ve haklı tarihsel ve kültürel nedenlere dayanan emperyalizm ve sömürü karşıtlığı ne yazık ki, içeride türeyen ve bölge halklarına kan kusturan bir örgütü masum göstermeye çabalayan bir siyasal okumaya dönüştü.

Tıpkı İsrail karşıtlığını iktidarlarının devamı için politik bir argüman olarak kullanan ve halklarından en küçük demokratik hakları kısıtlayan monarşik askeri ve yarı askeri diktatörlükler gibi, İŞİD’ de bölgedeki Amerikan karşıtlığına yaslanarak kendini meşrulaştırmaya çalıştı ve bunu büyük ölçüde başardı. İŞİD’in emperyalizm karşıtlığı üzerinden yürüttüğü siyasal söylem aslında gerçeklere hiç de uygun değildir. Başlangıcından etkisizleştirildiği şu ana kadar İŞİD, Amerika ve İsrail hedeflerine karşı kayda değer bir eylem yapmamıştır.

İŞİD, emperyalizm karşıtı bir dil kullanmasına karşı, emperyalizmden en çok mağdur olan Kürtlere yöneltmiştir gücünü. Bu durum İŞİD’in emperyalizme karşı savaşan bir örgüt olmaktan ziyade emperyalistlerin güdümünde olan ve bölgeyi karıştırarak emperyalist ülkeleri oraya davet eden bir taşerona dönüştüğünü göstermektedir.

Bölge halkları Amerika ve İsrail emperyalizmi üzerinden İŞİD terörüne razı edilmek istenmiştir. “İŞİD ve Esad’a karşıyız, onlar zalimdirler, ama Amerika müdahalesine de karşıyız” tezi savunulmaktadır. Peki, bu durumda hangi dinamik veya dinamikler Ezidi ve Kobani’de yaşayan dramı bitirecek ve İŞİD terörünü engelleyecek? Uluslararası bir gücün müdahalesinin karşısında durmak İŞİD terörüne dolaylı destek vermek anlamını taşımıyor mu? İşte bölge insanları böyle bir açmazın içinde yaşamak zorunda kalmışlardır. İŞİD’i bitirmesi için Amerika emperyalizmine mahkum olmak İslam dünyasının yaşadığı en büyük travmadır.

İşin kökeninde son birkaç yüzyıldır İslam dünyasının sorun çözme yeteneğini kaybetmesi yatmaktadır. Karşılaştığı sorunları iç dinamikleriyle çözemeyen toplumlar dış saldırılara ve müdahalelere açık hale gelirler. İslam dünyasının bugünkü durumu maalesef budur.

İŞİD gibi terör örgütleri, Esad ve benzeri diktatörlerle başa çıkamayan ve diktatörlük  üreten kültürel zeminle hesaplaşamayan kitleler, iç dinamikleri harekete geçirip kuvvetli bir itiraz geleneği oluşturamayınca kolaylıkla zalim diktatörlükler tarafından Amerika ve İsrail karşıtlığı söylemiyle manipüle edilmektedir. Saddam ve Esad örneğinde görüleceği üzere sonları geldiği anda birden Amerikan karşıtlığı söylemine başvurmaya başlamışlardır. Kuşkusuz bu araçsallaştırılmış içeriksiz emperyalizm karşıtlığı kendilerine yönelik tepkilerin yönünü değiştirmek içindir.

Unutmamak gerekir ki, Hz Peygamber Mekke dönemi boyunca bölgenin güçlü dış güçleri olan Bizans ve İran’a karşı değil, içinden çıktığı toplumu ıslah etme gayreti içine girmiştir. Bu durum büyük ölçüde Medine dönemi için de geçerlidir. Önceliği kendi toplumu içinde birliği ve bütünlüğü sağlamaktır.

İslam dünyası kendi iç bütünlüğünü sağlamadan girişeceği bir Amerika ve İsrail karşıtlığı sonuç vermeyeceği gibi içi boş bir siyasal retoriğe dönüşme tehlikesini barındırmaktadır.

Ayrıca Harici ve Haşhaşi tecrübeleri gösteriyor ki, İslam referans alınarak terör saldırıları yapılabilir ve terör örgütleri kurulabilir. Burada semantik bir müdahale yapılarak siyasal bir ideolojiye dönüştürülen şehitlik ve cennet kavramı bireyleri sorgulamadan ölüme gönderme konusunda oldukça işlevseldir.

Şurası kesin ki, İŞİD ve benzeri örgütler asla anti-emperyalist bir örgüt değildir. Bölgedeki mazlum insanlar, Türkmenler, Ezidi ve Sünni Kürtlere saldırarak ve nefret uyandırarak emperyalizm ile mücadele edilemez. Emperyalizmle mücadele için tutarlı bir ideolojiye ve kuvvetli bir ahlaki duruşa ihtiyaç vardır. Ne yazık ki, bunların ikisi de İŞİD’te mevcut değildir.

Emperyalizmle sağlam ve etkili bir mücadele öncelikle ahlaki bir zemine oturmak ve bölgede ezilen halkların desteğini arkasına almak gerekir. Hiçbir örgüt içinde yaşadığı halkın desteğini almadan emperyalizm ile mücadele edemez.

Bölgede yaşayan masum halkları yaşadıkları topraklardan kopararak sürgüne gönderecek kadar Vandallaşan bir örgüte sadece Amerika karşıtlığını bahane ederek sempati beslemek hastalıklı bir ruh halidir.

Amerika ve emperyalizm karşıtlığı argümanını kullanarak yapılması düşünülen bir İŞİD operasyonuna karşı çıkanlar, Amerika’nın Ortadoğu’ya müdahale etmesi için bahane oluşturan bir örgütü besliyor ve Amerika müdahalesini meşrulaştırmıştır. Amerikan müdahalesine karşı olmada samimi olanlar İŞİD’i ortadan kaldırmalı ve böylece Amerika’nın müdahale için kullanacağı aracı etkisizleştirmeli değil miydi? Orsa süreç tam tersi işledi.

Elbette en iyisi hem Amerika emperyalizmine, hem de İŞİD vandalizmine karşı çıkmaktır. Ancak sürgünleri önlemek için elinizde üçüncü bir yol yoksa sloganik davranmaktan ziyade zararın defi için en az zararlı olanı seçmek gerekir. Çünkü Amerika emperyalizmini gerekçe göstererek halkı İŞİD ve diğer terör örgütlerinin zulmüne mahkum etmek hiç adil bir davranış değildir.

Ne yazık ki, İslam dünyası iki kötü arasına sıkışıp kalmanın ve kendi sorunlarını iç dinamikleri harekete geçirerek çözememenin sıkıntısını yaşıyor. Kur’an bize insanların kendilerini değiştirmedikçe Allah’ın onlar üzerindeki hükmünü değiştirmeyeceğini söyler. Biz ise kendimizi değiştirmekten çok suçu dışarıya atarak kendimizi rahatlatmak ve tartışmanın dışına taşımak istiyoruz. Oysa aldanan ve aldatan, sömüren ve sömürülen ilişkisi diyalektik bir süreç izler. Biri olmadan diğeri anlamını yitirir, anlamsızlaşır. Aldatan ve sömüren aldanan ve sömürülen bir kitlenin varlığına ihtiyaç duyar.

Sonuçta Malik bin Nebi’nin kavramsallaştırmasına dönüyoruz: “Neden İslam dünyası sömürüye açık bir yapıya sahiptir?” Çözüm sorunun doğru tespit edildiği noktada başlar.    

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz