Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten MYK sonrası açıklama: Faşist bir kafayla karşı karşıyayız

Çelik: "Bir toplum kesimini karşısına aldığını söylemek o zaman DİB İslamiyet hakkında konuşmasın, Ortodoks Patrikliği Hristiyanlık hakkında konuşmasın, Hahambaşı Musevilik hakkında konuşmasın zihniyetine götürür bizi'' açıklamasında bulundu

AK Parti Sözcüsü Çelik

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in açıklamalarından satır başlıkları;

Sanatçılarımız insanlığı temsilen Ankara'nın 7 tepesinden 7 kıtaya seslendiler. Ramazan ayındayız. Aziz milletimizin mübarek günlerini kutluyoruz. Bir araya gelemezsek, birbirimizi tebrik edemesek de manevi günleri hepimiz yaşıyoruz. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı kutlanacak. Bütün emekçilerin bayramını kutluyoruz. Dün AK Parti Hükümeti'ne karşı yapılmak istenen muhtıra teşebbüsünün 27 Nisan'ın yıldönümüydü. 27 Nisan Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır. İlk defa hükümet verilmek istenen muhtırayı kabul etmemiş, tebellüğ etmemiş ve iade etmiştir. Bunun üzerinde iyice durmak gerekir. Cumhurbaşkanlığı makamından tutun da milli eğitim politikalarına kadar muhtıra vermek söz konusuydu.

Türkiye'de belli kesimler tarafından alkışlanan bir tabloydu. Türkiye'yi geriye götürmüş son derece yanlış uygulamaların adresi olmuştur. Adeta o günlerde hükümet değil MGK toplantıları gündem oluyordu. MGK Siyaset Belgesi ya da vatandaşın kırmızı kitap dediği, içinde ne olduğunun bilinmediği bir yaklaşım biçimi Türkiye'yi yönetiyordu. Vatandaşımız oyunu veriyordu ama iktidara getirdikleri bir müddet sonra antidemokratik güçler tarafından muktedir olma hükümlerini kaybediyorlardı. Bütün bu kötülüklerin dönüm noktası 60 ihtilalidir.

27 Nisan muhtırası kabul edilseydi bizim hükümetlerimiz de kadük hale gelecekti. Ama hükümetimiz tarafından kabul edilmediğinde bir kağıt parçasına dönüşmüştür. Neticede sivil siyasetin güçlenmesi, reformların yapılması, vesayetin kaldırılması bakımından dönüm noktası olmuştur.

Koronavirüsle ilgili dünyadaki tartışmalar büyük bir kargaşayla sürüyor. 100 yılın meydan okuması denen bir tutumla karşı karşıyayız. Kimileri 2. Dünya Savaşı'ndan sonra böyle bir tehditle dünya ile karşılaşmadığını söylüyor. Bunun insanlığın karşılaştığı en büyük tehditlerden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Ölümler oluyor, acılar oluyor bunlardan büyük üzüntü duyuyoruz. Ama aynı zamanda doğanın kendini toparlaması, iklimin dengeye gelmesi, coğrafi görünümlerin belirlenmesi, insan hayatına dair daha anlamlı söylemlerin ortaya çıkması bakımından üzerinde çok düşünülmesi gereken bir süreç bu.

Gündelik hayatın insanlar için ne kadar değerli olduğu, her gün yaptığımız farkına varmadığımız şeylerin ne kadar kıymetli olduğunu anladığımız bir dönem. Bir yandan insanlık üzerine tefekkürün dönüm noktalarından bulunduğu ifade edilebilir. Dünya yeni vatanseverlik diye bir kavramı konuşuyor. Bizim kültürümüzde, inançlarımızda, siyasi tasavvurumuzda vatanseverlik resmi, gayri resmi, sivil, askeri gibi ayrı tanımlara tabi değil. Bu ülke için iyilik üreten her şeyi vatanseverlik olarak altını çiziyoruz.

Güvenlik güçlerimizin, Vefa Sosyal Destek gruplarının, hepimizin gururla andığımız sağlıkçılarımızın yaptıkları. Hayatın akışında tedarik zincirinin aksamaması için görev yapanlar, fırıncılar, kurye, apartman görevlilerimizin ortaya koyduğu çaba ve özveri bütün bunlar ülkemiz tarihi açısından önemli anektodları, dönüm noktalarını ortaya koyuyor. Çin'den İngiltere'ye kadar hassasiyetle üzerinde durulması gereken mesele aile içi şiddetin artmasıdır. Biz bu konuda şikayetleri yakından takip ediyoruz. Yaşadığımız içe kapanma süreci ailenin, sevdiklerimizin kıymetinin daha çok anlaşılması gereken bir süreçtir.

Eskiden virüsten önce büyük devlet kavramı uluslararası ilişkilerin merkezinde yer alıyordu artık büyük ve akıl kuvvet öne çıktı. İnsanınızın hayatını koruyamıyorsanız, sağlık altyapısına sahip değilseniz büyük devlet olmanız hiçbir şey ifade etmiyor bu şekilde devleti iri devlet olarak tanımlamak gerekir. İri devletlerin kriz karşısında nasıl dağılıp, bocaladığını görüyoruz. Ülkemizin insanlığa sahip çıkması bakımından büyük ve akil devlet olmayı en çok hak eden devlet olarak öne çıkmaktadır.

Bütün dünyanın unuttuğu, kendi başının derdine düşmüşken Filistin'e bir tek Türkiye Cumhuriyeti bu ilgiyi göstermektedir. Orası da Türkiye Cumhuriyeti'nin ilgi sahasının merkezindedir. Bütün ihtiyacı olan insanlığın akil ve büyük devleti Türkiye öne çıkmaktadır. Ne zaman kötü haber olsa içeri tercüme etmek ve siyasallaştırmak konusunda kadrolu kesimler vardır. Aynı kesimlerin yabancı basının Türkiye'yi öven haberleri konusunda suskun kaldıklarını görüyoruz.

Geçtiğimiz günlerde birçok devletin ihtiyacı olduğunda onların yardımına koşuyoruz. Dostumuz, komşumuz Yunanistan'daki hastalıklar bir türlü tamir olmuyor. Cibuti'de olan 3 Yunan vatandaşının Türkiye getirilmesi için başvurmuşlardı. 3 Yunanlı Türkiye'ye getirildi. Yunan Dışişleri Bakanı, Cibuti Dışişleri ve AB'nin destekleriyle ülkelerine getirdiğini söylüyor. Halbuki bütün yardımı yapan, rolü üstlenen Türkiye'dir. Yunanistan'daki zihniyetin insani konular söz konusu olsa bile siyasi fanatizmden geri kalmadığı ortadadır.

Türkiye için ve Türkiye'nin vesayet tarihi için kötü günlerden birisi 27 Nisan'dır. Bunun bir kağıt parçasına çevrildiğini söyledim. Zihniyetin devam ettiğini gösteren bir olayla uğraşmak zorunda kaldık. O da Ankara Barosu'nun Diyanet İşleri Başkanı ile ilgili söyledikleridir. Şimdi ikinci açıklama yaparak İslam düşmanlığı yapmadıklarını söylemişler. Mesele Diyanet'in ötesinde anlamlar taşıdığını net olarak tespit ediyoruz.

Arkaik bir dil kullanılarak, düşük bir idrak düzeyiyle Diyanet İşleri Başkanı'nı belli bir kesimi hedef göstererek suçlayarak başlıyor. Diyanet İşleri Başkanı'nı zihinsel, dogmatik bir bakış açısından bahsediliyor. Bir adım sonra Diyanet İşleri Başkanımızın meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet edeceğini söylüyorlar. Ben antidemokratik, insanlık dışı, hukuk dışı çok metin gördüm fakat Ankara Barosu'nun yayınladığı hukuk, insanlık dışı, baştan sona İslamafobik çirkin bir metin görmedim.

Şimdi birisi Diyanet'in konumu ile eleştiri yapsa mümkündür. Bu Türkiye'de akademik ve siyasi düzeyde yapılıyor. Laiklik anlayışını felç ederek, laikçilik dediğimiz bir siyasal din üzerinden hem laikliğe hem bu toplumun değerlerine zarar vermişlerdir. Biz parti olarak laik devlet politikasını desteklediğimizi her zaman söylüyoruz. Ne zamandan beri insanlara kan kokan zihniyete sahiptir demek, arkaik pozitivizm laiklik savunması oluyor. Ankara Barosu'nun yaptığı tam bir faşist zihniyetin ürünüdür.

Faşist bir kafayla karşı karşıyayız. Hukuk insanlarına dönük de bir saldırıdır bu. Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kurumdur. Anayasa ve yasalarla verilmiş görev bellidir. İslam'ın emirlerini zikrettiği için bir toplum kesimini karşısına aldığını söylemek o zaman Diyanet İşleri Başkanlığı İslamiyet hakkında konuşmasın, Ortodoks Patrikliği hristiyanlık hakkında konuşmasın, Hahambaşı Musevilik hakkında konuşmasın zihniyetine götürür bizi.

12 Eylül'de darbecilere ilk selam duran Anayasa Mahkemesi'nin başkanıydı. Bu zihniyet hukukla ilgili, demokrasiyle ilgili bir zihniyet değildir. Diyanet İşleri Başkanı hem yasal görevini yapmaktadır. O açıklamasında şiddete çağıran bir üslup yoktur. Kimsenin vatandaşlık haklarına dönük bir saldırı söz konusu değildir. O vaazın içinde nefret suçlarıyla mücadele eden pek çok yaklaşım vardır. Bu tür faşist yaklaşımla Diyanet İşleri Başkanı'nı susturmaya kalkıyor, bunu hukuk ve demokrasi, laiklikle ortaya çıkıyor.

Türkiye'de bir hukuk kurumunun bu şekilde anılması, böyle bir işe imza atmış olması bunun sorumluları kimse utançtır. Avrupa'daki faşistlerin bile zihninden geçmeyecek nasıl İslam düşmanı bir metin olduğunu görmüş olup tashih etmeleri gerekirdi. Tam tersine ikinci bir bildiriyle aynı faşist zihniyeti sürdürüyorlar.

Bazı CHP milletvekili arkadaşlarımızın Ankara Barosu'nun faşist açıklamasına destek verdiğini gördüm. Bu tartışmaların mahiyetine tam olarak vakıf değiller diye destek verdiklerini düşündüm. Bazıları destek verirken Ankara Barosu'nun faşist açıklamasını etiketleyerek destek vermişler. Bunu yapan arkadaşlarımız, geçmişte Türkiye'ye büyük acılar çektirmiş ezberlerin aynen yinelendiğini ifade etmek isterim. Çoğulculuk, inanç hürriyeti konusunda en azından ilkokul düzeyinde bir yaklaşım sergilemeleri beklenirdi.

Tüm bunlar olurken biz güçlü bir şekilde uluslararası gelişmeleri takip etmeyi takip ediyoruz. İsrail'de yeni hükümet kurma çalışmaları var. Sonuçta iki parti hükümeti kurmaya karar verdiler. Şimdi gelinen noktada daha ilk kararlarında Batı Şeria'yı ilhak kararı olması suçtur, ahlaka sığmaz. İki bağımsız devlet çalışmalarını tamamen sabote eden, Filistin'i yok etmeye çalışan bir yaklaşımdır. Uluslararası toplumun güçlü bir tepki vermesi gerekmektedir. Bu ırkçı bir yaklaşımdır.

Cumhurbaşkanımız hem Filistin'deki koronavirüsle ilgili tedbirler konusu hem de bu konularda Cumhurbaşkanı Abbas'la telefon diplomasisi yürüttü. Libya'da Hafter'in milislerin zayıflatıldığı dönemler gördük. Dün Hafter bir darbe girişimi içerisinde bulunmaya çalıştı. Libya halkının geleceği açısından BM'nin tanıdığı hükümetin arkasında durmaya devam ediyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından dağıtılan Alevi-Sünni arasında müslüman kardeşliğini doğrudan hedef alan yaklaşım göstermesini son derece yanlış buluyoruz ve kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Türkiye'deki kardeşliği sabote etmeye dönük, yanlış temelde yapılmış bir provokasyondur bu. Her MYK toplantısında partimize dönük ifadelerde bulunan CHP sözcülerinin ve genel başkanının bu konuda konuşmamış olmasını manidar buluyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından dağıtılan Alevi-Sünni arasında müslüman kardeşliğini doğrudan hedef alan yaklaşım göstermesini son derece yanlış buluyoruz ve kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Türkiye'deki kardeşliği sabote etmeye dönük, yanlış temelde yapılmış bir provokasyondur bu. Her MYK toplantısında partimize dönük ifadelerde bulunan CHP sözcülerinin ve genel başkanının bu konuda konuşmamış olmasını manidar buluyoruz.

Bu Alevi kardeşlerimize dönük provokasyondur, kardeşliğimize dönük provokasyondur. Sayın Kılıçdaroğlu'ndan bu konuda bir şeyler duymak istiyoruz. Kendisinin bu konuda onayı var mıdır, bu konuları nasıl değerlendirmektedir? Koskoca bir partinin bu konuda topyekün suskun kalması son derece yanlıştır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun CHP Üsküdar İlçe Başkanı'nın tacizci yaklaşımına göre uzun uzun mesai harcadığı ortadadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çocuklara dağıttığı bildiri Alevi kardeşlerimize büyük haksızlıktır, inciticidir.

Parti sözcülerinin çeşitli konularla ilgili detayın detayına giriyorlar. En ayrıntılı bir şekilde normalde toplumun genel gündemini bile oluşturmayan konularda israf üretiyorlar. Esas herkesin karşı durması gereken bir şeydir. Türkiye'de Sünni ve Alevi arasında çatışma alanı oluşturan ideolojik yaklaşımların her biri bütün vatandaşlarımıza dönük haksızlıktır. Aleviliği İslam'ın dışında din gibi göstermeyi Avrupa'da yabancı servislerin faaliyetleri olarak görüyor ve takip ediyoruz. Türkiye içinde üstelik bir belediye tarafından bunun yapılması çirkin provokasyondur. Partinin genel başkanı bir sürü konuya giriyor ama bu konuya girmiyor. Bu konudaki uyarılarını duymak istediğimizi açık ve net bir şekilde ifade etmek isterim.

Cumhurbaşkanımızın başkanlığında koronavirüs gelişmelerini, iç ve dış gelişmeleri takip etmeye, genel merkezimizde yürütmeye devam ediyoruz.

SORULAR VE YANITLAR

Sokağa çıkma yasağı diyoruz ama esasında doğru adın bunun vatandaşımızın sokakta herhangi bir şekilde bir hastalıkla karşı karşıya kalmasını engelleme çabasıdır. 65 yaş üstü vatandaşlarımızın bu salgın karşısında daha kırılgan oldukları bilim adamları tavsiye ettiler. Bunlara yasak demek doğru değil bunlar tedbirlerdir. Tedbirlere sıkı şekilde uyarsak Mayıs sonuna doğru normalleşmeyi konuşabileceğiz. Tedbirlerde gevşeme olursa, kuralsızlıklar ortaya çıkarsa bugün havalar güzel evde oturmak zor oluyor diye atacağımız adım normalleşmeyi birkaç aya atabilir.

Şu anda en büyük vurgumuz, İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgelere tam olarak uyulması normalleşmeyi hızlandıracaktır. Şair 'Beni güzel havalar mahvetti' demişti. Biz tedbiri alalım, bu güzel havalar bizi mahvetmesin. Büyüklerimizi Allah başımızdan eksik etmesin. Hayatımızın bereketi onlardır.

Suriyeli gencin hayatını kaybetmesinden büyük üzüntü duyuyorum. Sabah babası ile görüştüm, üzüntümüzü belirttim. Kendisine 'siz bizim kardeşimizsiniz, evladınız da bizim evladımızdır' dedim. İdari ve adli soruşturma yürüyor. Bildiğim kadarıyla en son bilgi sulh ceza hakimliğine sevkedilmişti, tutuklandı zannediyorum. Güvenliğimiz hukuku korumak ve yüceltmek içindir. Her bir can azizdir. Adli soruşturma titizlikle yürütülecektir. Buraya herhangi bir önyargıyla davranmak zaten sözkonusu değildir. Bu kayıptan dolayı büyük üzüntü duyuyorum. Ailesine de söyledim. Kendisi de 'Ben kardeş olduğumuzu biliyorum, size teşekkür ediyorum, Cumhurbaşkanımıza selamlarımı iletiyorum' dedi.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER