Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ahmet Örs: Kur'an bilincinden kopma, şiiri çoğu zaman hezeyan vadilerinde, egemenlerin saraylarında söylenegelen bir tür kılmıştır

İndependent Türkçe’den Naman Bakaç, “İSLAM'DA ŞİİR TARTIŞMASI” dosya/soruşturma kapsamında eğitimci yazar ve şair Ahmet Örs ile konuştu.

Ahmet Örs: Kur

Ahmet Örs: Kur'an bilincinden kopma, şiiri çoğu zaman hezeyan vadilerinde, egemenlerin saraylarında söylenegelen bir tür kılmıştır

Dosya/soruşturmamız şu iki sorudan müteşekkildir:

Soru 1: Yukarıda değinilen bilgiler ışığında epistemolojik olarak olumsuzlanan, üslup ve form olarak güçlü görülen "Cahiliye Şiiri"nden tutun, İslam dönemindeki şiire, oradan da Osmanlılar ve günümüze kadar uzanan tarihsel süreçte Yunus Emreler, Şeyh Galipler, Yahya Kemaller, Nazım Hikmetler, Necip Fazıllar vs. ortaya çıkarmış Doğu ve İslam toplumlarındaki güçlü şiir damarına karşın şiir geleneksel olarak neden hala olumsuz görülmektedir?

Yukarıda yer verdiğimiz Şuara Suresi'nde geçen olumsuz şair algısının bunda etkisi var mıdır? Sizin bu suredeki şair ve şiirden anladığınız nedir acaba? Buradan Kur'an'ın şiire karşı olduğu yargısı çıkarılabilir mi?


Soru 2: Şuara Suresi'nin 227. ayetinde geçen olumlu şair profili Arap ve İslam toplumlarında sizce karşılığını bulmuş mudur? Eğer bulmuşsa bu şiir damarı hangi biçim ve içeriğiyle kendini tebarüz ettirmiştir? Varsa bunun öncülleri kimlerdir?

Bunlar bir poetika veya ekol oluşturmuşsa şayet bize bu poetika ve ekollerin içeriği hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Cevap 1: İslam toplumlarında genel manada şiire olumsuz yaklaşıldığı kanaatine katılmak zor. Farklı dini yorumları benimseyen ekol ya da çizgilerin şiiri yaygın ve etkili bir şekilde kullandığı açıktır. Başta tasavvuf çevreleri ve o kabulün farklı katmanlarının halkla teması bağlamında şiirin oldukça dinamik bir rol üstlendiğini görebiliyoruz aslında. Dini yorum içermeyen ancak İslam toplumları bünyesinde var olan halk şiiri de kendine geniş bir ilgi alanı bulmuştur.

Sünni yorumun genel kabul görüp yeniden üretildiği coğrafyalarda, başta Osmanlı olmak üzere, şiir, gerek devlet propagandasını ya da onun rıza gösterdiği içeriği, gerekse de tasavvuftan hayatın türlü alanlarına uzanan dini bir daireyi ifade eder. Hatta kültürel hayatın yegâne merkezidir, dense yeridir. Zaten Şii dünya da alabildiğine kendi metafiziğini şiir aracılığıyla duyurur, davetini o aracı merkez kılarak yapar(dı).

Kur'an'daki ayetler, İslam tarihi boyunca, özellikle selefi yaklaşımlarca yer yer speküle edilmiştir, evet. Bunun nedeninin bütünlüklü algı ve yorumun iptal edilmesidir. Elbette bu problem aşılmalıdır. Sizin giriş metninizde de yer alan ve İslam'ı kılıç ve savaş üzerinden niteleyen rivayetlerle şiirin birlikte anılması, Müslümanlığı dar bir kapsama dâhil etmesi bakımından oldukça sorunludur, işaret etmeden geçmeyelim. Birbirinden uzak gibi görünseler de meselelerimizin usule dair marazlarımızdan neşet ettiğini ve maalesef yekdiğerini beslediğini görebilmemiz gerekiyor.

Rabbimiz, sadece şiirde değil, bütün diğer alanlarda vahiyle bildirilen hakikatten kopukluğu yermekte, boyut ve etkilerine göre kınamaktadır. Cahiliye şairi, kerameti kendinden menkul -çünkü vahye sırtını dönmüştür- hikmetler üretmekte, insanları bunların öngördüğü ideallere davet etmektedir. O ideallerin de ne olduğu açıktır: Zulüm ve sömürü düzeninin devamı, akıl ve kavrayışın iptali, insanın fıtratına yabancılaşıp kula kulluğu benimseme yolunu tutturması!

Şuara suresi 225. ayeti bütün bu hakikatsizlikleri açıkça tespit etmektedir. 'Şair' denilince bugünkü algıdan kurtularak meseleye yaklaşılmalıdır. Burada filozof, bilge, kanaat önderi gibi rolleri üstlenmeleri sebebiyle bu derece öneme haiz bir muhataplık vardır. O rollerin bugünkü sürdürücüleri için ayetler oldukça günceldir.


Cevap 2: İkinci sorunuz, yaralarımızın fotoğrafını çekip okuyanlara sunmak bağlamında oldukça mühim. Rabbimizin yerdiği duruş ve niteliği yukarıda biraz netleştirmeye çalıştık. Şimdi ne olacaktır peki?

227. ayette bunun cevabı verilir. Alenen devrimci pozisyon alınması istenir. Kimden, sadece şairlerden mi? Elbette hayır ancak hem mevzu, hem de genel imana davet bağlamında onları da içeren bir beyan vardır bence.

Kur'an'dan kopuk kendi ideolojileri/vadileri doğrultusunda değil de vahye yaslanan bir yol ve yöntem üzere hareket eden, eser veren, düşünüp konuşan, zulme direnen bir kulluk tavsiye edilir, övülür. Bunun sonucu ise Allah'ın izniyle zalimlerin büyük bir inkılaba uğrayarak devrilmesidir.

Bunlar, hayatın bütün evreleri için geçerli bir yükümlülük ve vaat cümlesindendir. Böyle bir gelenek güçlü bir şekilde İslam tarihinde kendine yataklar açabilmiş midir, diye sorarsak buna verebileceğimiz cevap maalesef pek olumlu değildir.

Direnen bir edebiyat faaliyeti küçük küçük, yanıp sönen parıltılar şeklinde boy gösterse de ya da enteresan bir şekilde modern dönemde daha bir belirgin olsa da İslam tarihi bence bu ayetlere muhataplığı hak eden şiir üretimiyle devam etmiştir.

Kur'an bilincinden kopukluk, şiiri çoğu zaman hezeyan vadilerinde, egemenlerin saraylarında söylenegelen bir tür kılmıştır. Yer yer halkın öfkesini, özellikle işgal ve sömürü düzenlerine karşı isyanı dillendirmiş ama net, kuşatıcı bir vahyî çerçeveye ulaşamamıştır.

Ayetlerin istisna kriterlerine haiz şairlere selam olsun!



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER