Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

AHMET DAVUTOĞLU AKP'DEN İSTİFA ETTİ. HERKESİN ÇOK SORUSU VAR?

Adelina SFİSHTA'NIN ANALİZİ...

AHMET DAVUTOĞLU AKP

Davutoğlu ve “dava arkadaşları” AKP’den istifa ettiler. Allah yardımcıları olsun.

Davutoğlu’nun siyasi hayatında üç tarih çok önem taşıyor:

Birincisi; Kasım 2002, Abdullah Gül’ün daveti ile başbakanın dış politika danışmanı olması,

İkincisi; 29 Nisan 2016, AKP genel başkanlığından ve başbakanlıktan, Erdoğan tarafından uzaklaştırılması,

Üçüncüsü; 13 Eylül 2019 AKP’den istifa etmesi ve yeni bir siyasi oluşum için yola çıkmaya karar vermesi.

Davutoğlu; “bütün çabalarıma rağmen partiyi eski haline döndüremedim” diyordu ve “yeni bir hal ve yeni bir yol” oluşumunun da startını veriyordu.

Davutoğlu’nun hedefinde; halen AKP içinde yola devam eden “milli görüş” çizgisindeki kadrolar ve AKP’ye oy vermeye devam eden seçmen var. Bunun anlamı, Erdoğan’ın önündeki “pastadan” pay istemek. Kapışma da bu pay meselesi üzerine yoğunlaşacak gözüküyor.

Davutoğlu, tam 14 yıl AKP’ye hizmet etti. 

2009-2014 döneminde Türkiye’nin en çok tartışılan dışişleri bakanı oldu, Davutoğlu. Türkiye bu dönemde eksen ve hedef değiştirdi.

Davutoğlu’nun birçok coğrafyada “parmak izleri” var. Muhtelif coğrafyalarda, gençler yetiştirmiş, sivil toplum kuruluşları kurmuş, gençlik organizasyonları yapılandırmış, kültür merkezleri açmış, hatta düşüncelerine paralel siyasi partilerin kurulmasını dahi sağlamış.

TİKA ve Diyanet’in yurt dışı açılımı, Yunus Emre Kültür Merkezleri, Davutoğlu’nun “direkte etmesiyle” şekillenmiş ve yurt dışında etkili çalışmalar yapmış.

Davutoğlu verimli bir akademisyen. Stratejik konsept ve doktrinler geliştirebilen bir bilim adamı. Stratejik Derinlik kitabı sahasında bir ilk. Yanlış-doğru ayrı, ama bu kitap “sahasının ilki”.

Davutoğlu, “kafasında gönül coğrafyasında büyük Türkiye mefkuresi” olan bir “ideolog” aynı zamanda. Türk dış politikasını “emperyal zemine” oturtmasının nedeni de bu. Dış politikaya “proaktif” bir yapı kazandırarak, Türkiye’ye “oyun kurucu ülke” rolü oynatma arzusu da buna dayanıyor. “Hedefi-mekanı-uygulama enstrümanları” belirlenmiş bir planın “teorisyeni” olarak, Türkiye’yi “oyun kurucu”, “liderlik edici” bir konuma taşıma isteği de buradan kaynaklanmakta. Çok önem verdiği “davası” da bu.

Davutoğlu; “gönül coğrafyamız” dediği, benimse “müşterek medeniyet coğrafyamız” dediğim bir “alanı-toplumu-kültürü” esas alıp, “temerküz edebileceği güçle” bu alanda aktif olmayı hesaplarken, “demokrasi ve batı” ile olan “çıpanın” sabit kalmasına önem veriyordu.

Bu nedenle Davutoğlu; AB’yi ve NATO’yu önemsiyor, “belirlediği coğrafi ve toplumsal alanda yapacakları” ile “batı kurumlarını” müşterek kullanabilmeyi tasavvur ediyordu.

Yani; eski Osmanlı coğrafyasında AB, NATO ve ABD ile müşterek çalışmaları “makul” belki de “gerekli” görüyordu. Ama elbette “kendi oyunu” öncelikliydi. Bu yaklaşım, diğer tarafı kullanmak değil, “örtüştürebilmek” maharetine bağlıydı. Bu bakış açısına bağlı olarak; NATO ve Batı eksenli “durağan” Türk dış politikasını, “iki aksı örtüştüren”, “yeni stratejik eksen” oluşturdu. Davutoğlu bunu eksen değişimi olarak görmüyor, “eksen ilavesi” olarak değerlendiriyordu.

Davutoğlu’nun kafasında; demokrasiden vazgeçmek, AB ve NATO stratejik işbirliğinden kopmak yoktu. Aksine bu unsurları, Türkiye’nin hinterlandında daha çok aktive ederek, “Türkiye’yi belirleyici aktör haline getirmek” istiyordu.

Yani Davutoğlu; Türkiye’nin “hegomonik güç” olabilmesi için, bir oyun kurguluyordu.

Davutoğlu; bu oyunu kurgularken, “hedef-zaman-mekan-enstrüman kombinasyonunu belirlemede” ve “iki aksı örtüştürmede” hesap hatası yaptı. Partnerleri ile de tam örtüşemedi.

Emperyal gücü sınırlı Türkiye; bu hesap hatası ve Davutoğlu’nun kontrol edemediği karar mekanizmalarının şahsi hesapları-şahsi oyunları sonucu, birçok yerde, nefesi kesilen “astım hastası gibi” teklemeye, “neticeye ulaşamamaya”, “gecikmeye”, hatta “mağlubiyetlere” maruz kalmaya başladı. 

Oyunda akıl vericinin, karar verici tarafından “mesul” ilan edilmesiyle de, Davutoğlu “trenden atıldı, trenin amacı artık sadece “içindekileri kurtarmak” haline dönüştü.

BOP yürürlüğe konulurken, ister istemez, “İslam aleminde demokrasiye en yakın kitle” olarak belirlenen “Müslüman Kardeşler-İhvanı Müslimin” esas enstrüman-Proxy güç olarak belirlendi. İhvan’ın, bu oyunda ne ölçüde “yeterli güç” olduğu, ne ölçüde bu yapının tamamının “kontrol edilebileceği” veya ne ölçüde bu yapının “yönlendirilebileceği” ve yönetebilmek için “yeterli kadrolara sahip olunup olunmadığı” iyi hesaplanmamıştı. Davutoğlu’nun “ideolojik bakışı”, başka enstrümanlarla işbirliğini de önledi. Bu Balkan coğrafyası dahil böyle oldu.

Bu süreçte cevabı verilmemiş bir sürü soru var.

2011 sonrası ABD ile kopuş neden oldu? Obama ile ipler neden koptu? Mısır ve Suriye “demokrasi getirme gayesinden”, “sünni iktidar oluşturma” çizgisine nasıl ve niçin geldi?

Müslüman Kardeşler “demokrasi için” hazır mıydı? Müslüman Kardeşler üzerinde diğer Arap ülkelerinin etkisi yok muydu? Diğer Arap ülkeleri Müslüman Kardeşlere nüfuz etmiş miydi? Kaç Müslüman Kardeşler teşkilatı vardı? Kim hangisini kullanıyordu? Müslüman Kardeşlerin “küresel hedefleri” ile Davutoğlu’nun çizdiği hedefler arasında paralellik nereye kadardı?

BOP nerede ve niçin koptu? ABD ile İslam Dünyasında “demokrasiyi geliştirme” üzerine anlaşma yapılmamış mıydı? Oyunu kim bozdu? Neden bozdu?

Bunlar elbette konuşulmalı, Davutoğlu da bunları anlatmalı.

Ancak bunun için telaşlanmayalım ve incitici olmayalım. Konuşmak için zamanımız var. Önce Türkiye’nin normalleşmesi gerekiyor.

Davutoğlu yeni partisini veya hareketini gecikmeden kuracak gözüküyor. Hedef kitlesi, doğrudan AKP teşkilatları ve AKP tabanı olacak. BBP tabanı da kapsama alanında.

AKP’ye “dava aşısı” yapan Davutoğlu’dur. AKP’nin bu alanına, artık hem Davutoğlu “ateş edecek”, hem de Erdoğan. Bu alandaki inandırıcılık, AKP teşkilatlarına ve tabanına sahip olmada güçlü bir “manivela” olacak.  AKP’nin “ilkesizleşmesindeki” artış ve buna paralel güç kaybı, Davutoğlu’nun “rekabet gücünü” çoğaltır.

Kanaatim, bu rekabette Davutoğlu’nun daha avantajlı olduğu yönünde. 

Saadet Partisine girilmesi konusu, bir alternatif ama Saadet Davutoğlu’nu “kesmez”.

Davutoğlu’nun; uzun vadeli bir planlamaya dayanan, geçmişten gerekli dersleri almış, “dava eksenli” bir yapılanma oluşturması kişiliğine daha “uygun” ve onun kafasındakilerle daha “uyumlu” gözüküyor.

Parti veya hareket henüz tam net değil.

Bir şey kesin. Davutoğlu ile Erdoğan “dozu yüksek bir rekabet” sürecine doğru ilerliyorlar, esas kavga burada olacak. Erdoğan’a vereceği hasar da yeteri kadar incitici olacak.

 



Anahtar Kelimeler: AHMET DAVUTOĞLU ' İSTİFA . HERKESİN SORUSU ?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz