TÜRKİYE, ABD´ye karşı yargı yoluna gider mi? ABD, Uluslararası Adalet Divanı´nda yargıç karşısına çıkar mı? Kulislerde konuşulmaya başlanan bu önerinin sonuçları doğru yönetilebilir mi?
McMaster ve Tillerson´ın yapacağı ziyaretin hemen öncesinde başlayan tartışmanın nedeni ABD´nin silah yardımında bulunduğu, lojistik destek verdiği YPG/PYD ile PKK ilişkisi. AK Parti´deki bazı siyasetçiler, PYDYPG ile PKK arasındaki ilişkinin ispatlanmış olduğunu, bu durumda ABD´nin terör örgütleri listesine aldığı bir yapıya silah yardımı yaparak hem kendi yasalarını hem de uluslararası hukuku çiğnediğini, bu durumun pekâlâ yargıya taşınabileceğini düşünüyor. Çünkü hem ABD anayasasında ?Listelenmiş terör örgütlerine destek vermek anayasal suçtur? hükmü var, hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi´nin 2001´de aldığı 1371 sayılı ve 2017´de aldığı 2370 sayılı kararları var.
ABD bunların tümünü ihlal eder pozisyonda. Lakin ?PYD ile PKK arasında herhangi bir bağ tespit etmedik? argümanı ABD için güvenli bir liman. PYD ile PKK arasında bulunan ve bizim için ?görünür? olan bağ, ABD ve onun Savunma Bakanlığı tarafından teyit edilmedikçe; o kendisini?listelenmiş bir terör örgütüne destek vermekten? sorumlu saymayacak.
Ancak ABD´nin UAD´de yargılandığı bir dava var. İrangate skandalıyla ortaya çıkan belgeler, ABD´nin düşman ülke olarak gördüğü İran´a silah satıp elde ettiği gelirle Nikaragua´da Sandinista karşıtı Kontralar´ı desteklediğini gösterdi. Nikaragua 1979´da Adalet Divanı´na taşıdığı bu çirkin ilişkiden dolayı ABD´yi yargılattı. UAD, 1986´da ABD´nin suçlu olduğuna karar verdi. Yani ABD yargılanamaz diye bir durum yok, daha önce yargılandı.
Dahası, ?PKK ile PYD arasında herhangi bir ilişki tespit edemedik?savunmasını değersiz kılacak bir rapor da var Türkiye´nin elinde. Barack Obama döneminde Beyaz Saray´da kurulan Terörle Mücadele İstihbarat Birimi´nin hazırladığı rapor, PYD- PKK bağlantısını gayet açık seçik şekilde ortaya koyuyordu.
Fikir güzel, ABD´yi yaptıklarından dolayı sorumluluk almaya zorlayan her fikir güzeldir. Böyle bir davanın Adalet Divanı´nda görülmesi olasılığında, Türkiye kendi tezlerini uluslararası kamuoyuna taşıma fırsatı bulur. ABD kendini açıklama zorunluluğuna maruz kalır. Ancak işlerin o safhaya gelmemesi ihtimali daha yüksek.
PARLAK OLMAYABİLİR
Nikaragua ile ilgili dava olumlu bir örnek ama şunu biliyoruz: ABD daha Irak´ta işlediği suçların bile hesabını vermedi. Savaş suçu işledi, çünkü işleyebiliyor. Hesabını vermedi, çünkü vermeme imkânı var.
Öte yandan Adalet Divanı da devletlerin egemenlik hakkına ve eşitliğine aykırı çalışır hale gelmeyecek şekilde tasarlanmış bir kurum. Yargılamanın yapılabilmesi için ilgili devletin onayı gerekiyor.
Dava açılsa bile kuvvetle muhtemel ABD, divanın yargı yetkisini tanımadığını belirterek yetki itirazında bulunacak ve mahkeme de davayı usulden reddedecek. Elbette şöyle faydalar sâdır olabilir: Dava görülmese bile Uluslararası Adalet Divanı´na sunulan deliller, mahkemenin yapacağı bildirimlerle yer alır, yani ABD´nin faaliyetleri uluslararası kamuoyuna mal olur; PYD´nin çiçek çocuk olmadığı, gayet brutal yöntemler uygulayan bir terör örgütü olduğu verisi kamusallaşır. Bu da ister istemez ABD üzerinde baskı yaratabilir.
ABD, Türkiye´yi usulden reddedilen bir dava açtığı için küçük düşürmeye çalışırken Türkiye dava açmış olmasının yarattığı efekti doğru kullanarak sesinin etki alanını genişletebilir. Ama devamı var: Bütün bunlar iki ülke arasındaki ilişkileri daha da kötüleştirir. Dahası, ABD ile ilişkiler asla sadece ABD ile ilişkiler demek değil; aynı zamanda NATO´yla, AB´yle, Rusya´yla, hatta Suudi Arabistan ve İran´la ilişkilerin konseptini de belirleyen bir denge örüntüsü. Pek çok sorunu kestirmeden çözebilecek nice adımın bugüne kadar atılamamış olmasının nedeni de bu.
Özetle, ABD´yi UAD´de dava etmek, fikir olarak şahane olsa da, ?ABD´yi dava etmiş Türkiye? tablosunun şekillendireceği denklemin sonuçları o kadar parlak olmayabilir. En basitinden, bu işten en çok PYD´ye tanıdığı imtiyazlar konusunda ABD´den geri kalmayan Rusya´nın kârlı çıkacağını ve Türkiye´nin Rusya ile ilişkisinin ihtiyari olmaktan çıkarak zorunlu hale geleceğini öngörebiliriz.