Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Abdülkadir Bal: "Gide Gide Hayırseverliğin Emperyalzm’i ağlarını örmektedir."

Özgün İrade Dergisi 2020 Temmuz Sayısında "Vicdan... Maşeri Vicdan" dosya konusunda, konu ile ilgili olarak 'soruşturma' başlığı altında gençlere cevaplamaları düşüncesiyle , birkaç genç kardeşimize "konu ile ilgili" soru yönelttik.

Abdülkadir Bal:

Tarlabaşı Dayanışma ve Dertleşme Grubu'ndan Abdülkadir Bal'ın, konu ile ilgili sorulara verdiği cevabî metin...

ÖZGÜN İRADE: S-1) Toplumumuzun yeterince İslamî hassasiyetlere sahip olduğunu ve insanlığın sorunlarına karşı bir ortak vicdan geliştirebildiğini düşünmekte misiniz? Bu konudaki eksikliklerin sebebi ne ve giderilmesi için ne yapılmalı?

Abdülkadir BAL: Toplumumuzun İslami hassasiyetlerinin belli konularda yoğunlaştığını… Yoğunlaştığı konular dışında kalan alanlar için de duyarız, yabancı ve hareketsiz kaldığını düşünüyorum.

Mesela bir örnek vermek gerekir ise ; Hassasiyetler daha çok dikey anlamda Allah –Kul ilişkisi üzerinden kendini göstermekte.

Buna bir örnek olarak da “Şirk” mevzusunu gösterebilirim. En büyük günahın ne olduğu sorulduğu zaman en büyük günah olarak şirk gösterilir.

Şirk kelimesi ilk dönem Müslümanları için haksızlık, zulüm , kötülükleri de içerir iken zamanla yeryüzünden gök yüzüne doğru çekildiğini ve insanlığın bir çok meselesinden soyutlandığını görüyoruz.  Mesela namaz saatleri konusunda duyarlılık geliştirenler , ticari ahlak, ekoloji, çevre , komşu hukuku konusunda duyarlı olmayabiliyor.

Kul hakkı Allah 'ın hakkından kopuk...Allah’ın hakkı ile insanın hakkının arası açılmış durumda.

“Toplumsal hassasiyetler” olarak ifade etmeye çalıştığımız değerler yüz yıllar içerisinde gelişen, yerleşen ve belli kalıplarda donarak artık alımn ve satımın ; gösterişin , imajın  konusu haline geldiğini görmekteyiz.

Bu hassasiyetlerin  her şeyden önce insanlar arası ve türler arası haklar üzerinden yeniden tanımlanması ve işlenmesi lazım. Var olan hassasiyetleri sağcılığın, muhafazakarlığın, tek adamcılığın, reisçiliğin, kendine Müslümanlılığın ya da toplumsal gösteri malzemesi haline getirilmesinden çıkarılacak şekilde ele alınması lazım.

Öİ: S-2) tekine bakış açımızı ve bu konudaki hassasiyetimizi ne belirlemekte? Mesela Kürt sorununa, göçmenlere, gayrimüslimlere ve hatta siyahilere bakışımızın ortak vicdanla bir ilgisi var mı?

AB: Yer darlığı nedeni ile soruda belirttiğiniz Kürt meselesi, göçmenler, gayri muslimler ve siyahiler bahsine ayrı ayrı giremeyecegim lakin 'yeryüzünün lanetlileri' olan tüm bu kesimler için şunu diyebilirim.

Ezilen, madun konumuna düşürülen insanlar ve insan olmayan türler her şeyden önce Allah’ın kullarıdır.

Dinde kardeşimiz olmayanlar insanlıkta sorumlu olduğumuz varlıklardır. Ötekine, berikine, diğerine karşı hassasiyetimizin bu mihenkten belirleniyor olması gerektiğini düşünüyorum.

Farklı dinlerde ve dillerde olan bu mağduriyet gruplarına ' ortak vicdan' kalıbı ile yaklaşmaya çalışmaktayız.

Tam bu noktada ortak bir vicdan var mıdır sorusu karşımıza çıkmakta.

Üst anlatıların dağıldığı, rölativizmin belirleyici olduğu zamanlardayız. Bağlayıcı bir şemsiye söylem bulmakta her geçen gün zorlanıyoruz ve Neoliberalizm’in dehlizleinde hepimiz birer vatandaşlık numarasına, faturaların ve “Piyasa” ‘nın borçlularına ve 'ödeyenler' ine dönüşmekteyiz.

Öİ.: S-3) ABD'yi veya İsrail'i ırkçılık meselesinde suçlarken, benzeri konularda biz ne düşünmekte ve ne yapmaktayız? Bu konuda toplumsal duyarlılıkla İslamî duyarlılığın farkı ne?

AB:  Müslümanlar bu hususta yeterince duyarlılar mı ve bu tür sorunları çözmek için yeterli gayreti gösterebilmekteler mi?

Toplumsal duyarlılık ile İslami duyarlılığın farkından ziyade bunların birbiri ile olan bağının piyasalaşması üzerine konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bugün ister toplumsal duyarlılık densin, ister İslami hassasiyet densin ikisi de piyasalaşmaktadır.

Alımın ve satımın konusu olmaktadır.

Ne demek istediğimi Kudüs turları, Umre turları düzenleyen derneklere bakarak görebilirsiniz.

Afrika'da yetimhane açmak maksadı ile hayvanat bahçesi ziyaret edilir gibi yoksullar ziyaret edilmekte.

 Eşitsizliğin sebeplerinden çok yoksulların acı çeken halleri , STK’larca beyaz vicdanlara sunulmaktadır. Benzer bir durum, farklı ülkelerdeki kitlesel yoksulluk halleri ve isyan hareketleri için de geçerlidir.

Biz vicdani retçi’nin Amerikalısını seviyoruz.

Vicdanlarımız uzak coğrafyalara duyarlı kendi coğrafyamıza ise yabancılaştırılmıştır.

Geleneksel gerekse siyasi-ideolojik dindarlığın yoksulluğa karşı çözüm önerisi daha çok insanların “İslami hassasiyetlere” sahip olmalarıdır. Bu çözüm önerisinin ifade ettiği anlam nedir peki? Devletin işini toplumun sırtına yıkıp, muhtaç durumdaki vatandaşları diğerlerinin insafına, vicdanına havale etmektir. Toplum da bu işi STK’lara aracılığı ile yapmaktadır. STK’lar’da işlerini , fonlardan ve hayırseverlik sosyolojisi üzerinden sağlamaktadır.

Ve git gide

Hayırseverliğin Emperyalzm’i ağlarını örmektedir.

Devletin, kaynakları doğru kullanmaması ile köpürtülen toplumsal hassasiyetler arasında da doğrudan bir bağ vardır.

Toplumsal hassasiyetler de ihtiyaç duyduğu motivasyonu İslami söylemler üzerinden sağlamaktadır. Haliyle Kapitalizmin ve devletin arkasını toplamak suretiyle hassasiyetler taşeronlaştırılmakta, işçileştirilmekte ve tüketilmektedir. 

Ali Şeriati “Her ıslah bir hizmettir ama her hizmet bir ıslah değildir” der.

Bazı duyarlılıklar ve hizmetler ne yazık ki eşitsizlikler ile barışık ve sadece yoksula acıyan zengin eğlencesine dönmektedir. İban numarasına atılan meblağlar ile insanlar rahatlamaktadır. Duyarlılıklar kirlenmekte, piyasalaşmakta ve kapitalizmin işini kolaylaştırmak için insanları sosyal yardımlara kul köle etmektedir.

Anaların hür doğurduğu insanları kim köleleştirebilir diye soran Hz. Ömer’in sorusu ise hassasiyetlerin piyasalaşması karşısında yardımsevercilik kurgusu içinde hareket eden kurumlar tarafından cevaplanamamaktadır.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz