Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

 Veysi Dündar; Projesiz Buluşsuz Üniversiteler

Türkiye’de 130’u devlet 73’ü vakıf olmak üzere 203 üniversite var. Bunlarda öğrenci sayısı 7.5 milyon. Dünyada 7.5 milyon nüfusa sahip olmayan bir sürü ülke var.

 Veysi Dündar; Projesiz Buluşsuz Üniversiteler

Türkiye’de 130’u devlet 73’ü vakıf olmak üzere 203 üniversite var. Bunlarda öğrenci sayısı 7.5 milyon. Dünyada 7.5 milyon nüfusa sahip olmayan bir sürü ülke var. Türkiye’nin ülkesinin üniversite mezunlarına iş bulmada başarılı olamadığını biliyoruz.
Devletin kimseye iş bulmak mecburiyetinde olmadığı bizzat devletin en tepesinden ifade edilen bir gerçek.

Yine de Türkiye’de iş bulmak hiç de zor değil…
Örneğin kaydadeğer bir bilimsel çalışma yapmasanız da, üniversitenin en tepesindeki yönetici yani rektör olabilirsiniz. Burada yapılması gereken atıf, bilimsel olmaktan ziyade politik olmalı. Yani atıf yapacağınız makam Cumhurbaşkanı ise aslında bilimsel atıfa ihtiyaç da duymazsınız.

Ülkede 81 vilayet ve her vilayette en az 1 üniversite var. Bu üniversitelerden tam 71’inin rektörünün çalışmalarına yapılan atıf sayısı 1’den az.

Zamanında Temel Başkan, Ardahan ve Şırnak üniversitelerine ilişkin çekincelerini ifade ettiğinde tepki dolmuşçulardan gelmişti.

Rektörlerimiz sıfır atıf projesine katkı verseler de, dolmuşçuların bu durumdan üzülür gibi bir halleri yoktu. Sonuçta üniversite demek öğrenciyi okuldan eve ya da yurda taşımak demek. Bunun için de dolmuş lazım. Dolmuşçu lazım.

Gerçi bazı üniversiteler bu konularda yeterince duyarlı değil. Yurda gitmek için dolmuş değil, 550 merdiven tırmanmak gerekiyor. Gökdelen olsa beğenirsiniz ama okuldan yurda gökdelen merdivenleri ile çıkmaya tabii dudak bükersiniz.

Rektör dediğin sonuçta bir profesör. Profesör ne demek? Meslekte zirveye çıkmış demek. Meslek ne? Eğitim, öğretim, ilim, bilim. Peki bu zirvedeki profesörler nasıl oluyor da, bir atıf dahi almayan çalışmalara imza atıyor?

Üniversitenin tepesine çıkmış ama bilimin tepesine çıkamamış kişilerden söz ediyoruz.
Sonuçta tamamını Cumhurbaşkanının atadığı rektörlerin, akademik performanstan farklı kriterlere tabi olduğu anlaşılıyor. Aynı grupta 68 rektörün ise, hiçbir uluslararası yayınına rastlanmıyor.

Daha önceden üniversitede yapılan seçimde ilk 5’e girenler arasında yapılan atama, artık bu ön seçime bile gerek görülmeden yapılıyor.
Cumhurbaşkanının yaptığı tercihlerle atadığı rektörlerin akademik seviyelerinin bu denli aşağılarda gezmesi tesadüf mü?
Erdal İnönü’den Sıddık Sami Onar’a, Kemal Kurdaş’dan Bülent Berkarda’ya, Kemal Kafalı’dan Enver Ziya Karal’a, Suut Kemal Yetkin’e bu toprakların yetiştirdiği onlarca bilim adamının izinin silinmesine üzülmek için çok fazla nedenimiz var.

Yine de bütün bu geçmiş bilim adamlarının arasında biri var ki adını anmak ve sıfır atıfla ülke akademik hayatını karanlığa mahkum eden günümüz sözde bilim adamlarının biraz olsun yüzlerini kızartmak gerek.

Bu kişi İTÜ’nün 2 yıl rektörlüğünü yapmış olan Mustafa İnan. Türk Edebiyatının kuyruklu yıldızı Oğuz Atay, ‘Bir Bilim Adamının Romanı’nda onun hayatını anlatır.
Mustafa İnan’ın bugünün 71 rektörünün toplam atıf sayısından fazla olan çalışmaları için sadece genç cumhuriyetin ona sunduğu mütevazI olanaklar kafi gelmiştir.

Seyyar posta memuru Hüseyin Avni Beyin oğlu Mustafa İnan, 1931’de parasız yatılı okulu birincilikle bitirip Mühendis Mektebine de aynı derece ile kaydolur.
Mühendislik Mektebini ‘Pekiyi’ derece ile birinci olarak bitiren Mustafa İnan, doktorasını İsviçre’deki Zürih Üniversitesinde Eidgenössiche Technische Hochschule’de (ETH) yapıp, orada kalması için yapılan teklifi redderek Türkiye’ye geri döner.

Yapı Statiği konusunda önemli çalışmalarıyla tanınan Ernst Chwalla ‘Einführüng in die Baustatik’ (Yapı Statiğine Giriş) adlı 1954 yılında bastığı kitabında, ‘Rijit Düğüm Noktalarındaki Gerilmelerin Optik Yöntemlerle Ölçülmesi’ konusunu incelerken, sık sık Mustafa İnan’ın doktora çalışmasını ve 1943 yılında aynı konuda Mustafa İnan’ın yayınladığı raporu referans olarak gösterir.

Mustafa İnan, doktorası sırasında ilgilenmeye başladığı Fotoelastisite konusunda araştırma yapmış ilk Türk bilimadamıdır.
‘Kayma Merkezi’ isimli ilk makalesini 1943 yılında yayınlar.
1959-1964 yılları arasında, ilk yapay uyduların yeni yeni fırlatıldığı sıralarda ‘Suni Peyklerin Yörünge Hesaplarına Dair Bazı Sonuçlar’ isimli makalesiyle başlayarak, toplam 11 adet makale yayınlar. Bu süre zarfında (1961) ‘Taşıma Matrisi’ (Carryover Matrix) kavramını ‘Elastomekanikte İntikal Matrisi’ isimli makalesiyle tanımlayarak dünyada taşıma matrisi probleminde çalışma yapan ilk bilimadamlarından olur.
Kaynak için link:

Mustafa İnan’ı günümüzün atıfsız rektörleri ile mukayese ettiğim için hem rahmetli ve hem de onu kaleme alan Oğuz Atay beni bağışlasın.
Sözlerimi ondan bir alıntı ile bağlıyorum.
İsteyen kafasına toka taksın ama ben kafama bu sözleri taktım:

“Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi ‘Kuvvet nedir?’ diye merak ediyorsanız buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre ‘Kuvvet’ para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın olur mu çocuklar?”



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER