Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hdp’nin "ideolojik" değil ama "bir kader ortağı" olarak Türkiyelileşmeyi böyle gördüm. - Murat Bozdemir

Murat Bozdemir: Tüm partilerin 2820 partiler kanunu ve Ankara-mecburi merkez-mesken gösterilip kurulduklarına göre bütün partiler Türkiyeliydi zaten.

 Hdp’nin

“Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyeleri'ne kayyum atanması ardından evvelsi gün Diyarbakır'da polis ablukası altında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “Bu sivil darbeye karşı halkın iradesi ayaktadır, sokaktadır, Diyarbakır’dadır, Türkiye’dedir. Diyarbakır bizimdir, Türkiye bizim ortak vatanımızdır. İrademize de ortak vatanımıza da kentimize de belediyemize de sahip çıkacağız. Bu kent cesaretlidir, bu kentin halkı cesaretlidir. Bu korkakları da bu kayyımı da bu rejimi de geçmişte olduğu gibi yine hep birlikte mutlaka ama mutlaka süpürüp atacağız” dedi.

Sezai Temelli’nin ‘ortak vatan’ vurgusuna alanda toplanan bir grup Kürdistanlı tepki göstererek ‘Ortak vatanın bir kısmı işgal altındadır. Burası Kürdistan’ diyerek tepki gösterdi: Bu sözlerin ardından “ Bijî Kurdistan!” şeklinde sloganlar atan kitle ıslıklar çalarak HDP Eş Başkanı Temelli'yi protesto ettiler. “ (https://www.krdnews.net/news/kuzey-kurdistan/sezai-temelliye-diyarbakirda-ortak-vatan-tepkisi-burasi-kurdistan)

Bu sahne çekilin-çekilmiyoruz! Tartışmalarının ateşini harlandıran bir sahne idi. HDP Eş Başkanı Temelli ateşi daha ileri bir söylemle susturmak istemiş ve “imralıya bin selam” demişti.

Çekilin diyenler ne istediklerini çok ortaya koyamıyorlardı. Ama ne istemediklerini bütün söylemleri ile ortaya koyuyorlardı. Halkların kardeşliği, birlik-beraberlik, kardeşlik, ümmet, ortak vatan kelimeleri kulakların çok ta duymak istemedikleri kelimeler arasına girmişlerdi.

Bu her vesile ile yüzüne-yüzüne çarpan gerçeklerle, travma toplumu olan Kürdün cebeleşmesiydi adeta.

Tüm bu vesilelerle sosyal psikolojiyi oluşturan tüm merdivenlerini bir bir çıkıyordu Kürtlük.

Tüm partilerin 2820 partiler kanunu ve Ankara-mecburi merkez-mesken gösterilip kurulduklarına göre bütün partiler Türkiyeliydi zaten.

Türkiye’de Kürt nüfusunun %60’nın Kürdistan sınırları dışında yaşadığı gerçeği ortaya konunca Türkiyelilik-Türkiyelileşme biraz daha gerçekliğe dönüşüyordu.

Peki nerden çıkmıştı bu Türkiyelileşme?

Kürtler ve Türkler bundan ne anlıyordu?

-Kürdistani partilerin! düşmanlaştırdığı,

-Kürdün asimilasyon ve entegrasyon projesi olarak gördüğü,

-Hdp kadrolarının hoşnut olmayan kısık ve güvensiz gözlerle takip etmeyi tercih ettiği,

-Tabanın ciddi alerji duyduğu, bunu da söylemi ve tavırlarında sık sık dile getirdiği,

-Ama birliği bozmayalım, bir hikmeti vardır diyerek seyri tercih ettiği,

-Bazılarının “daha güçlü Türkiyelileşme” diyerek bayrağı biraz daha yükselttiği,

-Türk eğemen elitlerinin de” turuva atı” olarak gördüğü,

-Türkiyelileşme-

-Türklerle-Kürtlerin demokratik cumhuriyet için mücadele ortaklığı mı,

-Kürtlerin ulusal mücadeleyi Türkiye sathına yayması mı,

-Artık ayrılıkçı değiliz, “ortak vatancıyız”,  “Öcalan”ın sık sık dile getirdiği “misak-ı milliyi esas alıyor”uzu mu,

-Yoksa Türk solu ile “radikal demokrasi mücadelesi” midir,

-Belki de Türkiye’de Kürt ve Türk solunu Türk iktidar sisteminde “bir iktidar blogu” oluşturma projesidir!!!

Bir düğünde soluklandığınız, bir taziyede Fatiha aralarına sıkıştırdığınız, meydanlarda yorgun halinizle ayrılıp demlendiğiniz, ya da gözaltına alındığınızda kürdün gizli gündemidir Türkiyelileşmek…

Türkiyelileşmenin Kürtler üzerinden yapıldığı konusunda neredeyse bütün Kürtlerin icması vardır.

Peki;

Türkiyelileşme bir çözüm süreci aparatından, içselleştirilmiş bir siyasete nasıl evrildi, kim evirdi?

Öcalan’ın 2013 nevroz mektubunun Türkiyelileşme parametreleri nelerdi?

“Ortadoğu ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır.”

Anadolu ve Mezopotamyanın kültürünün öncülük edeceği bir model “radikal Türk solu” ile yaratılabilinir miydi”?

Radikal Türk solu ile herhangi bir şekilde Türkiyelileşmek mümkün müydü?

Lenini yeniden Kürtlere tekrar tekrar okutmak için yanına Öcalan’ı koymak Türkiyelileşmenin amentüsünden bir cüz müydü?

Yoksa Türkiye’nin şartlarında gerçek olmayanla Kürdü yokuşa sürmek miydi?

……..

“Demokrasi Mücadelesi” Türkiyelileşmenin somut söylemi idi.

Demokrasi bloğu; ama nasıl?

Kürtleri “sol(radikal sol) demokratik bloga” mahkum etmek doğru muydu?

Bu Kürde hizmet eder miydi?

Kürde hizmet etmeyen Türke hizmet eder miydi?

Demokrasi bloğunun içini “radikal Türk solu” ile doldurduğunuzda bu toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir genişliğe ve gerçekliğe kavuşur muydu?

***

Geleneksek Kürt siyasetinden (denge) bir demokrasi bloğu yaratmak daha gerçekçi değil mi?

Demokrasi bloğunun en büyük amacı, Kürtler üzerinden Türkiye’yi demokratikleştirmek ise;

Türkün anlayacağı dili keşfetmek o kadar mı zordu?

“ Türkiyelileşme” radikal bir mücadele motivasyonunu ortadan kaldırırken, istemlerin merkezileşmesini ve genelleşmesini sağlıyordu.

Aynı zamanda ulusal enerjiyi emen güçlü bir aparata dönüşüyordu “Türkiyelileşme”.

“Kürdistan” motivasyonu ağır bedellere göğüs gerebilecek bir motivasyon iken, “demokratik mücadele” motivasyonu zamana emanet edilebilecek bir genişliği ifade ediyordu.

Hdp kendi içinde “halkların demokrasi mücadelesini” anlatırken, ‘90’ların “Kürdistan” motivasyonunun canlılığını bekleyemezdi. Nitekim Hdp’de heyecan azlığı olarak ifade edilen, sandıkta şaşmayan ama alanda olmayan kitle, aslında siyaseti daha hızlı okuyor ve daha hızlı ona göre davranış geliştiriyordu. Yani demokrasi mücadelesi için ağır bedellere değil, farklı mücadele şekillerine ihtiyaç duyuyordu.

 

Peki bu Türkiyelileşme farklı şekilde sağlanamaz mıydı, sağlanamaz mı?

Amorf, ne olduğu belli olmayan, gerçeklikten kopuk bir Türkiyelileşmektense; gerçekçi, esaslı, Türkiye’deki en büyük etnik nüfusu temsil eden, iddialı, geniş şemsiyeli(kürdün pek çok rengini barındıran) bir partinin Türkiye’de birlikte yaşam, inançlara, etnik kesimlere, sosyal adalete, barış içinde bir gelecek ve dünya önerisini kendisi gibi önererek daha gerçekçi bir Türkiyelilik sağlayamaz mı?

Kürdün kaderi üzerine inşa olmuş bir partiyi evirip-çevirip şekilsiz ve iradesiz hale getirmektense, Kürdün sözünü en açık, en duru, en gür haliyle Türkiye’deki- iyisi ve kötüsü ile tüm gerçekliklerin karşısına koymak daha gerçekçi değil mi?

Oyunu bozduğumuz İstanbul da, Kürtlerle oyunu bozduk. Bunu herkes biliyorken; yok aslında bu demokrasi mücadelesinin bir sonucudur demek bizi gerçek yapmaz.

Hdp’yi gerçek şemsiye yapan “radikal Türk solu” ile yaptığı bileşenlikler değil, ulusal mücadelenin kapsayıcılığıdır.

Kürtlerdeki travma toplumu özelliğine dönüşmüş “ittifak” istemi Hdp’yi bir arada tutan, Hdp’yi ittifakın fiili ana gövdesi yapan, Kürdün her renginin “mümkün olan” olarak gördüğü, “bu kaderi birlikle yeneriz “ düsturuyla toplaştığı bir alandır HDP.

Bu yüzden çeşitli siyasi manevralara çok ihtiyaç duymadan. Kürdün insan kokan tabiatıyla, hakka, adalete,emeğe, kardeşliğe, eşitliğe, birlikte insanca mücadele ve birlikte insanca yaşama çağrısını yükselterek, toplumun dilini, dinini, hissiyatını gözeterek bütün iyi insanlarla Türkiyelileşmek mümkün.

Kürt sorusunun bir çözüm dinamiği olarak ta Türkiyelileşmeyi “sol” üzerinden düşünmek her şeyden önce Türkiye toplumunu tanımamak demektir.

Yakın tarih bizlere şunu gösterdi. Türkiye’deki İslami kanat gerektiğinde Türkiye toplumunu Kürt meselesini anlamaya, rasyonalleştirmeye ve çözmeye ikna edebilen en yakın en kapsayıcı alandır. Ki tarihsel dinamikler ve kültür, Kemalist tekçi yapıdansa, Osmanlının çoğulcu yapısını gerektiğinde! referans ve esas alır. Eğer ki bir çözüm gerçekleşecekse bu Türk solu üzerinden değil, Türkiye’deki toplumun genelini oluşturan Müslüman-demokrat-liberal-özgürlükçü bir gerçeklik üzerinden olacağını sosyoloji bize haykırmaktadır.

Maalesef Türkiye’nin sol geleneğini ortanın solu olarak tarif eden Kemalist elit Türkiye’de hala Türk solunun merkezidir-sahibidir. Sosyal-demokrat bir kesimin değerli bazı atılım ve çalışmaları bu katı ana gövdeyi esnetememekte, tam tersine bu katı-Kemalist gövdenin görünmesi önünde bir engel teşkil etmektedir.

Şunu kabul etmekte fayda vardır. Ak partinin üzerinde oturduğu zemin Kürt sorununu yepyeni bir merhaleye taşımış, buna bağlı kesimlerin Kürtlerle empati kurabilecek boyuta getirmiştir. Bu toplumsal uzlaşmanın neyin ve hangi toplumsal zemin ve kesimler üzerinden olabileceğine dair bizlere fikir de vermektedir.

Nitekim Kars gibi mezhebi(Sünni(Hanefi-şafii), Caferi, Alevi) ve etnik(Türkler, Kürtler, Azeriler, Terekemeler, Ahiska Türkleri v.s) olarak yüksek bir çeşitliliğe sahip bir şehirde Ayhan bilgen Anadolu kimliği ile bütün bu farklılıkları bir araya getirmiş, bir seçim başarısına imza atmıştır. Peki radikal Türk solundan bir arkadaşı oraya koyduğumuzda aynı verimliliği elde etmemiz mümkün olacak mıydı.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır T24’e verdiğe röporjı deşifre ettiğimizde bizlere çok önemli ipuçları vermektedir.

“Tüm bu nedenlerden dolayı sekülerlerde konsolide olma durumu var ama muhafazakârlarda bir çözülme var. Bu çözülme, erime gibi değil. Bir metaforla örnek verecek olursam, kutuplardaki büyük buz kütlelerinin çatlaması gibi çok büyük bir kitlesel kopuş var”

Bu, yeni alan bulmak isteyen partilerin, oluşumların nereden beslenebileceği, mevcut stabil durumlarını hangi yönde ciddi bir anlama ve çalışma göstererek değiştirebileceğini ortaya koymaktadır.

Yine Bekir Ağırdır'ın;

“Her seçim döneminde karşımıza çıkan renkli haritayı hatırlarsak, siyaseten 3 ayrı fotoğraf görüyoruz. Karadeniz ve Anadolu'da AK Parti-MHP, kıyı kesimlerinde CHP ve Doğu-Güneydoğu'da da HDP var. Bu kutuplaşmaların her birinin ihtiyaç ve talepleri de farklı. Ama asıl meselemiz, bu üç kutbu anlama çabası entelektüel anlamda da siyasi anlamda da çok zayıf. Siyasi anlamda zaten hiç yok. Siyasetçiler bu kutuplaşmaları veri olarak kabul etti ve bundan mutlu oldu.”

Aslında bu statükoyu aşabılecek en dinamik kesim yine Kürtler. Her ne kadar yerel seçimlerde Kürdistanın bazı bölgeleri stabil duruma geçmiş ise de diğer tarafları etkileme ve haritayı özellikle kırmızı hat bölgelerinde ve metropollerde çıtayı çok daha yükselterek durumu değiştirmek mümkün.

Bunun en büyük sebebi 20 yıldır çevre hareketi olarak merkeze akan geniş bir muhafakar kesim vardı. Ve artık bu çevre bir alanda merkeziliğini kurarken kendi içindeki Kürtleri merkeze getiremedi.

Önümüzdeki yirmi yılda çevre hareketinin dinamizmini devr alacak Kürtlerin arayışları çok yüksektir. AKP’deki en büyük ve radikal olarak kopan kütle İslamcılar içerisinde muhafazakar kürt-islami kitledir. Bu kitlenin arayışına doğru şekilde kulak kabartılır, doğru-esnek siyasetler, doğru esnek birliktelikler sahicilikle ortaya konursa son on yılda sabit kalan muhalefet oylarını değiştirebilecek tek toplumsal alandır Kürtlerdir.

Belki de Kürtler Ayhan Bilgen kimliği üzerinden Türkiyelileşirken, çözüm rotamızın ana hatları ile hangi toplumsal kesimler üzerinden gerçekleşeceği noktasında bizlere bir fikir verir.

Son olarak ideolojik Hdp kadroları “deolojik ortakları” olan “radikal Türk solu” ile “kaderdaşları” olan “Kürdi İttifak” ile olan tahterevalliyi nasıl dengede tutacak.

Hdp Kürtler üzerinden Türkiyelileşirken alanı genişletecek gerçek ittifaklara alan açmalıdır. Kürt sorunu yakın tarihin bir “es”i değil tarihin kalın “do”su olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Şeriat talebinden, radikal sol taleplerle günümüze gelen ideolojik değişkenlikler esasta Kürtlerin var olma mücadelesi gerçeğini değiştirmemiştir. Tarih bunun mutlak şahididir.

Hdp’nin "ideolojik" değil ama bir "kader" ortağı olarak Türkiyelileşmeyi böyle gördüm. Vesselam..

Haber Azad



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER