Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Abdülbaki ERDOĞMUŞ; Kürtlerle Ayrışma Derinleşiyor mu? Biyografi

Bölge’de Kürd Sorunu yeni değildir, tarihseldir, çok karmaşık ve dramatik sonuçları olan bir meseledir. Yaklaşık iki yüz yıldır Bölge’yi aşan boyutlarıyla sık sık gündemi meşgul etmektedir.

 Abdülbaki ERDOĞMUŞ; Kürtlerle Ayrışma Derinleşiyor mu? Biyografi

Bölge’de Kürd Sorunu yeni değildir, tarihseldir, çok karmaşık ve dramatik sonuçları olan bir meseledir. Yaklaşık iki yüz yıldır Bölge’yi aşan boyutlarıyla sık sık gündemi meşgul etmektedir. Ortadoğu işgaline yönelik birinci ve ikinci Körfez savaşlarıyla birlikte küresel gündeme oturmuş, IŞİD karşısında gösterdiği direniş ile de dünyanın dikkatlerini üzerine toplamıştır.

Özellikle Suriye’de ABD desteği ile yeniden yapılanan ve silahlanan örgütlü yapının (PYD) KOBANİ başarısı, Rojava’da Kürtler için bir statü tartışmalarını da beraberinde getirmişti. Başlangıçta Suriye’ye karşı kullanılmak üzere PYD ile görüşmeler yapan Türkiye, karşılık bulamayınca PKK ile olan ilişkilerini de gerekçe yaparak PYD’yi bir terör örgütü olarak tanımlamaya başladı. Oysa ilişkiler aleniydi ve Türkiye tarafından da çok iyi biliniyordu. 

Türkiye yöneticilerinin ve politikacıların Rojava’da Kürtlerin devlet taleplerine “Terör devleti”, Kürd koridoruna “Terör koridoru”, halk örgütlenmelerine “Terör yapılanması” gibi isimlendirmelerde bulunması sadece Suriye Kürtlerini değil, Türkiye Kürtlerini de olumsuz etkilemekteydi. Çünkü Bölgede sadece PKK/YPG değil, 2 milyonu aşkın bir Kürd nüfus yaşıyordu..!

En son “Barış Pınarı” operasyonuyla TSK’nin bölgeye yerleşmesi, ciddi bir kırılmaya ve ayrışmayı derinleştirmeye neden olduğu söylenebilir. Bu durumun, duygusal kopukluktan daha ziyade Türklerle ortak kader inancını da etkilediğini söylemek mümkün hale geldi, diye düşünüyorum!

Suriye ve Rojava ile ilgili düşmanca tutumun, Türkiye’yi geri dönülmez bir yola sürüklediği kanaatindeyim. Bu tutum nedeniyle Türkiye, şimdiden yalnızlığa mahkûm edilmiş ve tek başına bırakılmış bir görüntü vermektedir. Muhalefetin de “Tezkere” desteği ile gelişmelere ortak olması, diplomasi ve siyaset alanında Türkiye’yi bütünüyle savunmasız bıraktığı açıkça görülmektedir. İktidarın Türkiye’yi anlatmaya, muhalefetin de Türkiye’yi savunmaya haklılığı da, mecali de kalmamıştır!

“Barış Pınarı!” Operasyonu adıyla, TSK kontrolünde terörist unsurlardan oluşturulan para-militarist gruplarla Rojava’yı kuşatmaya kalkışmak, iktidar açısından dünyaya izah edilmesi mümkün görülmemektedir. Dünyanın tamamı tarafından operasyonun; Kürtlerin geleceğini ve kazanımlarını yok etmeye yönelik olduğu anlayışı kabul görmüş durumdadır. Kanaatime göre Operasyonun en önemli siyasi sonucu, Irak ve Suriye’den sonra Türkiye’nin Kürt sorununun da uluslararası bir soruna dönüşmesi oldu.

Irak-Türkiye ve Suriye’de yaşananlar, “İslam kardeşliği”, “bin yıllık birliktelik” ve “halkların kardeşliği” gibi geçmişte birleştirici etkisi olan değerlerin tamamı çökmüş, neredeyse inanılırlığını da tamamıyla yitirmiştir. Böylece geçmişin birleştirici unsurları, bugün gülüp geçilen aldatıcı iddialardan öte bir anlam ifade etmiyor.!

Artık sıkça muhatap olduğumuz şu soruları cevaplandırmak mümkün olmamaktadır: Hani kardeştik? Yerimizden, yurdumuzdan bizi çıkaranlar bu kardeşlerimiz değil mi? Üzerimize bomba yağdıranlar, kadın-çocuk-yaşlı demeden halkımızı öldürenler Müslümanlardan başkası mı? Kürtlerin hangi ülkede can, mal, namus güvenliği var? 

Bu soruları, kaderini Türkiye ile birleştirmiş, barış ve hukuka inanmış, insanlık şeref ve itibarını kendileri için de vazgeçilmez bir hak olarak gören Kürtlerin sorduklarını ifade etmeliyim. Operasyona alkış tutan Kürtler (!), Kürt kökenliler (!) olsa da, bu tutum kimseyi yanıltmamalı. Türkiye kamuoyunun, özellikle Kürtlerin büyük çoğunluğunun aynı kanaatte olduğunu unutmamak gerekir..! 

Gerçekten de Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı bir tarafa, yaşadığı topraklarda, ana yurtlarında yaşamalarına dahi imkân tanınmadığı doğru değil midir? Terör dâhil hangi gerekçe, söz konusu uygulamaları meşrulaştırır ve Kürtlerin kendi yurdunda yaşam haklarını ortadan kaldırır? Irak-Kürdistan referandumundan sonra Rojava’da aynı tutumun sergilenmesi bir tesadüf mü, Kürtlerin kazanımlarına karşı girişilmiş bir saldırı mı?  

Müslüman coğrafyası topyekûn olarak çok yönlü terör bataklığında debelenirken Kürtleri sürekli terör ile ilişkilendirmek, siyasi taleplerini terörize etmek insan haklarıyla, insan vicdanıyla bağdaşır mı? Hiçbir halkın veya tek bir kişinin dahi haklı talebi terör gerekçesiyle yok sayılamayacağı gibi, Kürtlerin de haklı taleplerinin terör gerekçesiyle yok sayılması kabul edilemez. Terör, Kürt sorunun nedeni değil sonucudur. Ne yazık ki Terör bahane edilerek Kürt sorunu ötelenmekte ve Kürtler, “çözüm” iddiasıyla devamlı aldatılmaktadır.! Oysa terörden en büyük zararı Kürtler görmektedir.

İnanarak ve samimiyetle ifade ediyorum ki, Irkçılık, ayırımcılık, inkâr, baskı ve dayatmalarla birlikteliği sürdürmek uzun vadede mümkün olmayacağı kanaatindeyim. Böyle bir durumda ülkemiz, dış müdahalelere açık hale gelecek ve insiyatif bütünüyle küresel güçlerin eline geçecektir. Muhtemel bölünme, parçalanma, dağılma Kürtlerin de, Türklerin de yararına olmayacaktır, aksine hepimizin onarılmaz bir felaketi olacaktır..!

Altını çizerek ifade etmek istiyorum ki, Türklersiz bir Türkiye’nin düşünülmesi dahi nasıl imkânsız ise, Kürtlersiz bir Türkiye’nin de tasavvur edilmesi mümkün değildir. Bu ülke ne kadar Türklerin ise bu kadar da Kürtlerindir. Türklere de, Kürtler de düşen; Türkiye’yi 82 milyon vatandaşın eşit ülkesi haline getirmektir..!

Aklımızı başımıza almalıyız. Temel sorunlarımız siyasidir, çözümü de ancak siyasetle mümkündür. ‘’Siyaset, sorunların güç kullanılmadan çözme sanatıdır. Güce başvurduğunuz an zaten siyasetiniz iflas etmiş demektir.” Ülkemiz, yabancı tehditlerin ve dış müdahalelerin kurbanı değil, yanlış yönetimin, otoriter sistemin, ceberut uygulamaların ve siyasetsizliğin kurbanıdır.!

Türkiye, Kürtlerin ve Türklerin ortak kaderidir. Bu kaderi; adalet-hürriyet-hakkaniyet ve eşitlik temelinde hukukun üstünlüğü güvencesi ile barış içinde yaşanır kılmanın siyaset yoluyla mümkün olduğuna yürekten inanıyorum.

Bir ülkenin kaderi, bir insanın veya bir iktidarın kaderine bağlanamaz. Artık “SUSMAK” zamanı değil, susanları cesaretlendirme ve her kesimin el ele vererek Türk ve Kürdüyle “SİYASET” yapma zamanıdır.! 

SivilSiyasetHareketi 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER