Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Buram buram emperyalizm kokan bir kavram: Muz cumhuriyeti

Muzun Amerika’ya gelişi Portekizli gemicilerle olmuş. İlk girişimci ise; 1870 yılında küçük bir kargo muzu Jamaika’dan New Jersey’e getiren Lorenzo Dow Baker olmuş.

Buram buram emperyalizm kokan bir kavram: Muz cumhuriyeti

Dünya Bizim'den Elif Arpacı yazdı.

“A poor country with a weak government, that depends on foreign money”(*)

Anavatanının Papua Yeni Gine olduğu düşünülen (1) birçok ülkede temel besin kaynağı olarak görülen muzun konu olduğu “muz cumhuriyeti” deyiminin Oxford Sözlüğündeki karşılığı yukarıdaki gibidir: Zayıf bir yönetime sahip olan ve yabancı paraya bağımlı olan fakir ülkeler, şeklinde direkt çevirebileceğimiz ifade aslında genel olarak zayıf ülkeler için kullanılan küçümseyici bir ifadedir. Hayranlarının Gabo olarak seslendiği Gabriel Garcia Marquez de o meşhur Yüz Yıllık Yalnızlık romanında, muz cumhuriyetlerinden biri olan Macondo’dan bahseder. Kitabın sonlarına doğru Muz Şirketi ile yaşanan anlaşmazlık sonucu çıkan ayaklanma ve sonrasında işçilerin kurşuna dizilmesine ve ölülerin vagonlara yüklenerek götürülmesine şahit oluruz. Ne hikmettir ki kasabanın meydanında gerçekleşen bu elim olaydan herkes bihaberdir ve baygın halde kendini ölülerle dolu bir vagonun içinde bulan Jose Arcadio Segundo olayın canlı tanığı olarak Mocando’ya döndüğünde bile buna kimseyi inandıramaz: “Üç bin kadar vardı… Ölüler… İstasyondakilerin tümü ölmüş olmalı…” (s. 343) (2)

Bütün roman dilsiz şeytanlarla doludur. Romanın büyülü gerçekçilik anlatımı ile yazıldığını da düşünürsek, yazar bu olayla ilgili fikir de beyan etmediğinden okura iyice vurucu gelir bu durum. Romanın kendisi üstü kapatılan bu olayı o kadar vurdumduymaz bir şekilde ifade eder ki okurun kanını dondurur.

Peki, ne oldu da alt tarafı bir muz bu kadar cana kıydı dersiniz?

İnsanlığın en çok tükettiği meyve

Bu elim olayın tarihsel sürecini ya da gerçekliğini incelemek bir yana daha çok muzun kendisine odaklanmak istiyorum. Anavatanının Papua Yeni Gine olduğu düşünülen muz nasıl oldu da bütün dünyada bu kadar kıymetli bir hazineye dönüştü? Daniel Stone, National Geographic’deki yazısında bebeklerden yaşlılara -her ikisinin de dişsiz olduğu da hesaba katılırsa- bütün insanlığın en çok tükettiği meyve olduğunu söylüyor muzun ve ekliyor: “Eğer meyveler ülke olsaydı, muz kesinlikle bir süper güç olurdu. Ve eğer meyveler süper star olsalardı, muz kesinlikle Beyonce olurdu.” Peki ya buğday, pirinç ve sütten sonra, dünyadaki dördüncü en değerli besin ürünü olduğunu biliyor muydunuz?

Biz çocukken eve ya elma ya da armut alınırdı. Aslında muz o yıllarda (90’larda) lüks sayılır ve sadece hasta olduğumuzda alınırdı. Çocukken muz yemek için hasta taklidi yaptığımı bile hatırlıyorum. Hele ki üç kardeş olunca en son bitirmeye çalışarak tadını en çok alan olmak paylaşma riski barındırdığından hem çok tehlikeli bir o kadar da eğlenceliydi. Yılda 3 milyon ton muz tüketen Amerika’da ise bir meyvenin nice hayatlar karartmış olması aslında çok da tuhaf gelmemeli kulağa. Ne de olsa insan tüketsin diye nice insanlar tükeniyor bu düzende. Bu arada siyahi insanlarla “maymun” diyerek ve muz yiyerek alay etmeleri de ayrıca ilginç bir tezat.

Muz ticaretinin yaygınlaşması

Muzun Amerika’ya gelişi Portekizli gemicilerle olmuş. İlk girişimci ise; 1870 yılında küçük bir kargo muzu Jamaika’dan New Jersey’e getiren Lorenzo Dow Baker olmuş. Akabinde de United Fruit Company’yi kurarak muz ticaretini yaygınlaştırmış. Öyle tutmuş ki bu meyve, dağıtımın kolaylaştırılması için demir yolu bile örülmüş. (3)

Devamında da “Banana Republic” yani “Muz Cumhuriyeti” kavramı ortaya çıkmış tabii. Kavramı ilk olarak ortaya atan ise Wikipedia’ya göre 1901 yılında Amerikan yazar O. Henry. Nitekim sömürü düzeninden kurtulmaya çalışan Orta ve Güney Amerika belli ki bu kavramın çıkış noktası. Çünkü muzu o dönem ders kitaplarına kadar sokan ve faydaları hakkında makaleler yayımlatarak reklamı üstü düzey yapan United Fruit Company, oluşan talebe yetişmek konusunda işçilerine belli ki pek de adil davranmayıp maddi gücü ile rüşvete dayalı bir düzen kurmuş. Nitekim Orta Amerika’da yer alan Honduras’a giden yazar O. Henry de buradaki adil olmayan düzene şahit olduktan sonra bu kavramı o düzeni etiketlemek adına kullanmış. (4)

Son yıllarda ise sahipsiz bir devlet olmadığımızı anlatmak için sağ cenahtan sol cenaha, bütün siyasilerin diline pelesenk olmuştur bu söz. Ne de olsa içinde koca bir adaletsizliği barındıran bu kısacık cümle, birçok derdi tek nefeste anlatmalarına yetmektedir. Yaşayan dil diye buna derim işte.

1) https://en.wikipedia.org/wiki/Banana

2) Gabriel Garcia Marquez, Yüz Yıllık Yalnızlık, çev. Seçkin Selvi, Can Yay., 72. Baskı.

3) https://www.encyclopedia.com/humanities/encyclopedias-almanacs-transcripts-and-maps/baker-lorenzo-dow-1840-1908

4) https://www.smithsonianmag.com/smart-news/where-we-got-term-banana-republic-180961813/

(*) Zayıf bir yönetime sahip olan ve yabancı paraya bağımlı olan fakir ülke



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER