Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Gökyüzündeki demir perdeler yırtılıyor..Açık Semalar Anlaşması’nın hükümsüzleşmesi hangi kapıları açacak?

Washington’ın INF’nin ardından Açık Semalar Anlaşması’ndan çekilme yönündeki hamlesi, Rusya’nın Pentagon’un gözünde, askeri açıdan hâlâ Çin’den daha öncelikli tehdit olduğunu ortaya koyuyor.

Gökyüzündeki demir perdeler yırtılıyor..Açık Semalar Anlaşması’nın hükümsüzleşmesi hangi kapıları açacak?

Mehmet A. Kancının(*) Analizi...

2020 yılına damgasını vuran yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının küresel sistemi nasıl etkileyeceği sorgulanırken, uluslararası işbirliğinin artacağı yönündeki beklenti, zaman geçip bu deneyimdeki yolculuğumuzda ilerledikçe, ufuktaki serap misali gözden yitiyor.

Salgının ekonomik sistemde oluşturduğu tahribat, işbirliği imkanlarının araştırılması yönünde değil, öncelikle süper güçler arasındaki çıkar çatışmalarının su yüzüne çıkmasını ve çelişkilerin derinleşmesini motive ediyor. Donald Trump’ın başkanlık görevine gelmesinden bu yana uluslararası ilişkilerdeki çok taraflılık karakterinden bilinçli adımlarla uzaklaşan ABD, salgın sürecinde bu hamlelerine yenilerini ekliyor. Küreselleşmenin sonunu ilan eden, Birleşmiş Milletler (BM) ve bağlı kurumlarını her fırsatta eleştirerek işlevsizleştiren, İran’ın nükleer programının denetim altına alınmasına ilişkin anlaşmadan çekilen, 2019 yılında Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Anlaşması’nı tarihin çöplüğüne gönderen ABD, neredeyse eş zamanlı şekilde bir hafta içerisinde önce Rusya ile hassas güven bağının son kırıntılarını ayakta tutan “Açık Semalar Anlaşmasını” askıya aldı, ardından Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ilişkisini kestiğini ilan etti. İlk testleri 2008 yılında Rusya tarafından yapılan daha sonra Çin Halk Cumhuriyeti tarafından Hint-Pasifik bölgesine konuşlandırılan SSC-8 (9M729) füzeleri, ABD’ye INF’den çekilmek için gereken bahaneyi temin etti. Böylece küresel jeopolitik gidişata kafasını yoranlar uzun süredir cevabını aradıkları “Yeni bir Soğuk Savaş dönemiyle mi karşı karşıyayız?” sorusunun da yanıtını almış oldular.

Evet, uluslararası toplum yeni bir Soğuk Savaş süreciyle karşı karşıya. Üstelik ABD, bu defa bu savaşı iki cephede birden yürütmeye karar verdi. Bir cephede, Kovid-19 salgınının sorumlusu olarak görülen ve salgına dair bulguları DSÖ’yle işbirliği içerisinde gizlemekle suçlanan Çin Halk Cumhuriyeti var. Hong Kong’a tanınan özel statünün iptali, Tayvan üzerinde kurulan baskı, Huawei telekomünikasyon şirketinin geliştirdiği 5G teknolojisiyle ABD’nin müttefiki ülkelere teknoloji üzerinden dahil olma girişimi, ticaret savaşı, Kuşak ve Yol İnisiyatifi, Güney Çin Denizi’ndeki askeri tahkimat, ABD’nin Pekin yönetimine dair tuttuğu sabıka kaydının önemli başlıklarını oluşturuyor. Yeni Soğuk Savaş’ta ABD’nin çizdiği ikinci cephenin diğer tarafında ise ezeli rakip Rusya var. Washington’ın INF’nin ardından Açık Semalar Anlaşması’ndan çekilme yönündeki hamlesi, Rusya’nın Pentagon’un gözünde, askeri açıdan hâlâ Çin’den daha öncelikli tehdit olduğunu ortaya koyuyor.

ABD’nin 22 Mayıs’ta askıya aldığını açıkladığı Açık Semalar Anlaşması’nın kaderi de INF’den farklı olmayacak. 2020 yılının Aralık ayına gelindiğinde ABD bu anlaşmadan da çekildiğini ilan etmiş olacak. INF’nin iptalinden farklı olarak Açık Semalar Anlaşması’nın son bulması, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30’dan fazla ülkenin karşısına kısa vadede giderek sert fırtınalara gebe olan küresel güvenlik ikliminde daha da zorlu koşullar çıkaracaktır. Türkiye için bu zorlu koşulların etkileri şimdiden Karadeniz ve Libya semalarında hissedilirken, Soğuk Savaş’ın bu öncü fırtınası 2020 bitmeden Kafkaslar ve Suriye üzerinde de etkisini göstereceğe benziyor. 

- Gökyüzündeki demir perdeyi yıkmak: Açık Semalar Anlaşması

1989 yılının Kasım ayında Berlin Duvarı’nın yıkılması Soğuk Savaş’ın sonu olarak kabul edilse de NATO ve Varşova Paktı arasındaki buzları eritmeye yönelik en somut adımlardan biri olan Açık Semalar Anlaşması girişimi 1989 yılının Mayıs ayında ABD Başkanı George Bush (yani Baba Bush) tarafından atılmıştı. Hedef, NATO ve Varşova Paktı ülkelerinin birbirlerinin hava sahalarında yapacakları uçuşlarla güven artırıcı bir atmosfer tesis etmekti. Soğuk Savaş’ın tarafları yarım yüzyıldır düşman belledikleri ülkelerin hava sahalarında uçuş yapıp bu ülkelerin ordularının konumlarını gözlemleyecek, sürpriz bir saldırı niyetlerinin olup olmadığını kontrol edecek böylece, askeri organizasyonlara dair şeffaflık sağlanacaktı. 1955’te dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower’ın bu yöndeki ilk girişimi, SSCB tarafından “casusluğun yasallaştırılması” olarak nitelendirilerek reddedilmişti. Ancak 1980’lerin sonu geldiğinde SSCB ve Varşova Paktı’nın Soğuk Savaşı sürdürecek ne ekonomileri ne de dinamizmleri kalmıştı. Açık Semalar Anlaşması, rekabeti noktalayacak ve tarafların birbirlerine güvenini sağlayacak ilk adımdı.

Önce NATO ve Varşova Paktı örgütleri arasında imzalanması planlanan anlaşma 1991 yılının Ağustos ayında SSCB’deki darbe girişimi üzerine nitelik değiştirdi. Varşova Paktı ile bağını koparma niyetinde olan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, SSCB’deki beklenmedik bir geri dönüşün kendilerini de bağlaması tehlikesini görmüşler, dahası SSCB’nin silahlı kuvvetlerinin meydana getirdiği tehdidin kendileri tarafından da izlenmesi gerektiği sonucuna varmışlardı. Uygulanması yönündeki ilk adımı 1992’de Helsinki’de atılan anlaşmanın 34 ülkenin katılımıyla bugünkü haliyle yürürlüğe girmesi 2002 yılının başlamasıyla mümkün oldu. Açık Semalar Anlaşması, uçuş prosedürlerinden, izlenecek rotalara, bu uçuşlarda kullanılacak üslerden uçakların donanımına ve toprakları üzerinde uçuş yapılan ülkeye dair alınacak görüntülerin standartlarına kadar ayrıntıları kesin kurallara bağlanmış bir yapıydı. Teknik yönleri üzerinde çok iyi çalışılmış ve taraflara anlaşmanın maddelerini ihlal etmeleri için arkadan dolanma fırsatı vermemesi, belki de bu anlaşmanın ömrünün kısa olmasının da sebeplerinden biri oldu.

- Açık Semalar Anlaşmasının katilleri

ABD’nin anlaşmayı askıya aldığını açıklamasından bir gün sonra basının karşısına çıkan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de açıklamasında anlaşmanın şartlarının yerine getirilmesi ve anlaşmanın uygulanmasına yönelik çağrısını Washington’a değil Moskova’ya yaptı. Stoltenberg, Kuzey Atlantik İttifakı’nın, ABD’nin anlaşmayı askıya alma gerekçelerini desteklediğini dile getiriyor, Rusya’yı Kaliningrad üzerinde ve Gürcistan çevresinde yapılan hava denetlemelerini kısıtlamaktan vazgeçmeye çağırıyordu. Böylece Polonya ile Litvanya arasında bulunan Baltık Denizi kıyısındaki Kaliningrad, INF’nin son bulmasındaki önemli bir sebep olmasının ardından Açık Semalar Anlaşması’nın da nihayete ermesinde başlıca sebeplerden biri olarak ön plana çıkmış oldu. Rusya’ya ait olan ancak Rusya ile kara bağlantısı bulunmayan bu toprak parçası, 500 kilometre menzilli nükleer başlık takılabilen İskender füzelerine ev sahipliği yaptığı gerekçesiyle NATO’nun yakın takibinde. Kaliningrad’daki Rus füzeleri, Polonya’daki NATO güçlerinin yanı başında, ateşlenmeleri halinde teknolojinin tüm imkanlarına rağmen mukabele fırsatı bulunamayacak bir mesafede bulunuyorlar.

Kaliningrad ve Gürcistan merkezli olarak Kafkasların gündemde olduğu anlaşmanın askıya alınma sürecinin başlangıcı Ukrayna’nın doğusundaki çatışmaların patlak verdiği ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edildiği 2014 yılına dayanıyor.

- Anlaşmanın ölümü: Ukrayna semalarında ilk kriz

Açık Semalar Anlaşması’nın temelini dinamitleyen ilk adım 2014 yılının Nisan ayında, Kırım’ın ilhakından yalnızca bir ay sonra yine Rusya tarafından atıldı. 17 Nisan’da ABD, Açık Semalar Anlaşması çerçevesinde Rusya-Ukrayna sınırında yapılmak istenen bir uçuşun Rusya tarafından iptal edildiğini duyurdu. Amerikalı askeri yetkililere göre, Rusya, Ukrayna’nın Donbas sınırındaki askeri hareketliliğinin tespit edilmesini istemiyordu. Krizin başlangıcının Ukrayna-Kırım-ABD-Rusya ekseninde harekete geçtiğini göz önüne aldığımızda, ABD’nin 22 Mayıs’ta Açık Semalar Anlaşması’nı askıya almasının ardından Rusya’ya bu konuda ilk meydan okumasını Karadeniz üzerinde yapması sürpriz olmadı. 29 Mayıs günü Güney Dakota’daki Ellsworth Hava Üssü’nden yola çıkan Amerikan B1B Lancer bombardıman uçakları Polonya Hava Kuvvetleri’ne bağlı F-16 ve MiG-29 savaş uçaklarının eşliğinde Karadeniz’e ulaştı. Bu esnada Romanya F-16 ve MiG-21 uçakları da bu filoya dahil oldu. Son olarak Karadeniz üzerinde ilk kez bir Amerikan hava bombardıman misyonu Ukrayna Hava Kuvvetleri’ne ait Su-27 ve MiG-29 savaş uçaklarının yanı sıra Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı KC-135 tipi yakıt ikmal uçaklarıyla işbirliği içerisinde bir görev gerçekleştirdi. NATO üyesi ve ortak ülkelerin bu işbirliği, Rusya’nın Kırım, Ukrayna ve Karadeniz ekseninde 2014’ten bu yana süren ihlallerine verilen en ciddi yanıttı. Rusya, Karadeniz üzerindeki bu misyona Su-27 ve Su-30SM uçaklarını havalandırarak yanıt verdi. Ancak ABD-Polonya-Karadeniz hattında perdesi açılan “Açık Semalar” restleşmesi burada kalmadı. 30 Mayıs günü Millî Savunma Bakanlığı tarafından bu kez Türk Hava Kuvvetleri’ne ait bir tanker uçaktan NATO’ya ait bir AWACS uçağına Romanya hava sahasında yapılan yakıt ikmalinin görüntüsü paylaşıldı.

2020 yılından, anlaşmanın ihlal sürecini irdelemek için bir kez daha geri dönecek olursak 2015 yılında ABD’nin, Rusya’nın ülke genelinde yapılan denetlemeleri kısıtladığına dair uyarılarını bir kez daha gündeme getirdiğini görmekteyiz. Adım adım tırmanan gerilim, 2016 yılının Şubat ayında Rusya’nın Türkiye’nin Suriye sınırında bir gözlem uçuşu yapma talebiyle yeni bir boyut kazandı. Türkiye, bölgedeki NATO hava unsurlarının da gözlemlenmesini amaçlayan bu uçuş talebini reddetti. 2016 yılının ilerleyen aylarında Rusya, kesin bir şekilde belirlenen kurallara rağmen, denetim uçuşlarında kullandığı uçaklardaki optik sistemleri değiştirdi. Rusya’nın ABD toprakları üzerinde dijital optik sistemler kullanarak denetim uçuşları gerçekleştirmesi ABD yönetiminin her kademesinde tepki doğurdu.

2017 yılı Açık Semalar Anlaşması’nı tehlikeye atan yeni gelişmelerle başladı. Rusya’nın Kaliningrad üzerindeki uçuşları sınırlamasına yanıt olarak ABD yönetimi de Hawaii ve Alaska’daki askeri tesisler üzerinde Rusya’nın uçuş yapmasını yasakladı. Boyut kazanan krizde ABD, Georgia ve Güney Dakota’da Açık Semalar Anlaşması için kullanılan hava üslerinde Rus mürettebatın konaklamasını yasakladı. Rusya buna topraklarındaki 3 üssü, Açık Semalar Anlaşması için yapılan uçuşlara kapatarak yanıt verdi. 2017 yılının 6 Aralık günü ise ABD, Ukrayna’nın talebi üzerine bu ülke hava sahasında Açık Semalar Anlaşması çerçevesinde bir uçuş gerçekleştirerek, Kiev yönetimine verilen savunma işbirliği desteğini teyit etti.

2018 yılında anlaşmanın uygulanmasını çıkmaza sokacak yeni gelişmeler yaşandı. ABD, Rusya’nın denetim uçuşlarında kullanacağı Tu-214ON tipi iki uçağın kullanımına karşı çıktı. ABD tarafına göre, bu uçaklar anlaşmada belirlenen standartların ötesinde görüntüleme teknolojilerine sahipti. 2019 yılının Ekim ayında ise “Açık Semalar’da” yolun sonuna gelindiğinin ilk işareti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Eliot Engel tarafından Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien’a gönderilen bir mektupta kendisini gösterdi. Engel mektupta, ABD Başkanı Trump’ın anlaşmadan çekilme yönündeki eğiliminden duyduğu endişeyi dile getirmekteydi. Ve bu endişe 2020 yılının Mayıs ayında gerçeğe dönüştü. Şimdi NATO ülkeleri Açık Semalar’ın kapanmasıyla yaşanabilecek potansiyel olumsuz gelişmelerin ne olacağına odaklanmış durumda.

- Açık semaların kapanmasıyla NATO ve Türkiye’yi neler bekliyor?

ABD’nin Rusya ile ilişkileri adım adım Soğuk Savaş dönemi standartlarına geri götüren kararları özünde, 2008 yılında Osetya sorunu nedeniyle Rusya’nın Gürcistan’a saldırısıyla başlayan sürecin doğal bir sonucu. Rusya, NATO’nun doğuya doğru yayılışını silahlı güç kullanarak engelleme politikasını Gürcistan’da yürürlüğe koymakla yetinmedi. Bunu 2014’te Kırım’ın ilhakı ve eş zamanlı olarak Donbas bölgesindeki Rus azınlığın haklarının korunması bahanesiyle Ukrayna’nın doğusunun işgali takip etti. Hemen ardından Kırım’daki Sivastopol limanını sıçrama tahtası olarak kullanan Rusya, önce Suriye’deki askeri varlığını kalıcı hale getiren adımlar attı. Bugünlerde bu adımların devamını Libya’nın doğusunda sürdürdüğünü görüyoruz. Kırım’ın ilhakında rol oynayan Rusya’nın, üzerinde ülke bayrağı bulunmayan askeri üniformalar giyen “küçük yeşil adamları”, Wagner güvenlik şirketi adı altında bugün Bingazi ve Sirte’de iş başındalar. Üstelik hibrit savaşın ürünü olan bu “küçük yeşil adamların” bağlı bulunduğu Rus güvenlik şirketi, Astrahan’dan kaldırdığı MiG-29 ve Su-24 savaş uçaklarını İran ve Suriye üzerinden Libya’ya ulaştırdı. ABD’nin Açık Semalar Anlaşması’nı askıya aldığını açıkladığı hafta yaşandığı anlaşılan bu gelişme, ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) tarafından görsel kanıtlarıyla ifşa edildi.

Bu bilgi Moskova tarafından reddedilse de, İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Stalin’in Kafkaslar, Türk Boğazları, İran Körfezi ve Kuzey Afrika’ya duyduğu ilginin bugün Kremlin’de devam ettiğini ortaya koyuyor. Rusya’nın, Kırım’ı ilhak ederek gerek kıyı gerek hava savunma füzeleriyle NATO’ya karşı A2AD (Anti-Access and Area Denial) doktriniyle inşa ettiği savunma hattını Akdeniz’in doğusundan orta kesimlerine kadar uzatmayı planladığı anlaşılıyor. NATO deniz ve hava unsurlarını Karadeniz’den uzak tutmak için Rusya’nın giriştiği bu çabanın Orta ve Doğu Akdeniz’e taşınması NATO’nun ve Avrupa’nın kuşatılmasıyla aynı anlama geliyor. Bu noktada mesele artık Suriye, Libya ya da Karadeniz’deki enerji kaynakları için verilen mücadelenin ötesine geçmiş bulunuyor. Açık Semalar Anlaşması’nın ortadan kalkması bu şartlar altında NATO’nun mu yoksa Rusya’nın mı aleyhine olacak? Önümüzdeki altı ayda cevabı aranacak soru bu olacak.

Açık Semalar Anlaşması eski Varşova Paktı ve NATO ülkeleri arasındaki güvenin artırılması temeli üzerine inşa edilmişti. Yeterli uydu teknolojisine sahip olmayan çok sayıda Avrupa ülkesinin ABD ve özellikle Rusya’nın askeri hamleleri hakkında bilgi almasını sağlama prensibi üzerine inşa edilmişti. Son 30 yılda yeryüzünü gözlemlemek için uydu ağını ve görüntüleme teknolojilerini geliştiren ABD’nin artık Rusya’nın askeri gücünü gözlemek için Açık Semalar Anlaşması gibi bir uygulamaya ihtiyacı yok. Hatta ABD’nin 2024’te yeniden Ay’a gitmesini öngören “Artemis Projesi”nin Washington yönetimine bu alanda bir avantaj daha sağlama ihtimali var. ABD’nin Artemis Projesiyle Dünya’daki rakiplerini gözlemek için uzayda bir üs kuracağı iddia ediliyor. Bunun gerçekleşmesi halinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin halihazırda geliştirdiği uyduları vurmaya yönelik füze sistemlerinin de ABD istihbaratını durdurmakta etkisi sınırlı olacaktır.

Ancak aynısını Rusya ve Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı için söylemek mümkün değil. Anlaşmanın tamamen ortadan kalkması halinde Türkiye dahil NATO üyesi ülkeler ABD’nin temin edeceği uydu istihbaratına daha bağımlı hale gelecekler. ABD dışındaki NATO ülkelerinin Rusya ile bu anlaşmayı sürdürme ihtimali var mı? Olayların gidişatına baktığımızda bunun gerçekçi bir seçenek olduğunu söylemek mümkün değil. Açık Semalar Anlaşması’nın ortadan kalkması yalnızca Rusya’ya yönelik güven kaybına yol açmakla kalmayacak. Bu güven kaybı beraberinde öngörülemeyen yan etkileri de beraberinde getirecek. Türkiye’nin Suriye’de Rusya’yla yürüttüğü işbirliği yeni komplikasyonlarla karşı karşıya kalabileceği gibi Rusya’nın Suriye’de olduğu gibi Libya’da da ülkenin ikiye bölünmesi yönünde adımlara destek vermesi olasılık dahilinde. Rusya’nın günümüzde Yukarı Karabağ ve Güney Osetya meselesi ile Kafkaslarda, Donbas ve Kırım’ı Ukrayna’dan ayırarak Karadeniz’de, Transdinyester’i Moldova’dan ayırarak Karpatlar istikametinde, Suriye’de Fırat’ın batısına hakim olarak Doğu Akdeniz ve Kıbrıs istikametinde, Libya’nın doğusunun ayrılmasına destek olacak şekilde zemin oluşturarak Orta Akdeniz ve İtalya istikametinde kendisine nüfuz alanları oluşturması, gri alanlar oluşturarak askeri varlığını inşa edecek ihtilafları beslemesi sistematik bir politika halini almış durumda. Bu nüfuz alanlarının artması NATO’nun Avrupalı üyelerinin Açık Semalar Anlaşması vasıtasıyla ya da ABD uydularıyla elde edilen istihbarata olan ihtiyacını kısa vadede daha da artıracak. Nitekim gerek ABD’nin gerek NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in anlaşmanın akamete uğramasına gerekçe olarak Kaliningrad ve Gürcistan çevresindeki uçuşların Rusya tarafından engellenmesini göstermeleri de riskin kapıya dayandığına işaret ediyor.

Türkiye’nin Karadeniz üzerinde NATO üyeleri ve ortak ülkelerle son bir haftada ivme kazanan işbirliği, gelecek altı ayda ittifak ile Ankara arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasını gerektiren bir süreci de beraberinde getirebilir. Hiç şüphesiz bu süreç, Avrupa’daki NATO misyonlarında görevliyken sığınma talep eden FETÖ mensuplarının durumları ile S-400 füzelerinin geleceğini ve Türkiye’nin ittifaktan talep ettiği hava savunma sistemlerini de masaya getirecektir. ABD ile Rusya arasındaki makasın giderek açıldığı, üstelik Soğuk Savaş cephesine Çin Halk Cumhuriyeti’nin de eklendiği bu jeopolitik iklimde, NATO’yu Soğuk Savaş döneminin ötesinde görevler bekliyor. Türkiye ise geçmişteki güney kanat ülkesi misyonunun ötesinde etki alanı Hürmüz Boğazı’ndan, Pamir Dağları’na, Azak Denizi’nden Somali’ye kadar geniş bir coğrafi alanda yeni görevler üstlenmeye aday. Türkiye bugünkü gelişmeler ışığında yeniden bir cephe ülkesi halini almış durumda. Dolayısıyla NATO’nun kurucu anlaşmasındaki 4. madde gereğince yardım taleplerinin karşılık bulması ve eksiklerinin tamamlanması gerekiyor. Türkiye, ortaya çıkan tehditlerin içeriğine bakıldığında yalnızca karada değil denizde, havada ve hatta uzayda, daha derin bir coğrafya bağlamında kanat ülkesi olarak sahnedeki yerini alıyor. Keza 2019 yılının Aralık ayında Londra’daki son NATO Zirvesi’nde Çin Halk Cumhuriyeti kaynaklı tehditlerin de ittifakın gündemine taşındığı göz önüne alındığında Türkiye’nin yakın gelecekte belki Güney Çin Denizi ve Kore Yarımadası açıklarına çağırılması da gündeme geldiğinde ittifak ile Ankara arasındaki ilişkilerin daha da derinleşmesi kaçınılmaz olacak. Açık Semalar Anlaşması’nın 2021 yılında hükümsüz kalmasıyla beraber, Soğuk Savaş’ın yeni modelinin tanzim edildiği küresel mücadelenin etkileri Karadeniz, Akdeniz, Kuzey Afrika ve Kafkaslarda somut vakalarla tecrübe edilecektir.

(*)Ankara’da ikamet eden gazeteci Mehmet A. Kancı Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır

Kaynak: dunyabulteni.net



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER