Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

GEÇENLERDE VEFAT EDEN ŞAİR YAZAR VE DÜŞÜNÜR NURİ PAKDİL İLE SAĞLIĞINDA T24’ÜN KENDİSİ İLE YAPMIŞ OLDUĞU BİR RÖPORTAJ…(*)

Nuri Pakdil: Bizim tek ulu önderimiz vardır, o da Hz. Muhammed'dir!

GEÇENLERDE VEFAT EDEN ŞAİR YAZAR VE DÜŞÜNÜR NURİ PAKDİL İLE SAĞLIĞINDA T24’ÜN KENDİSİ İLE YAPMIŞ OLDUĞU BİR RÖPORTAJ…(*)

Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü alırken yaptığı konuşması Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından ayakta dinlenen yazar, düşünür Nuri Pakdil kendisinin muhafazakâr olarak tanımlanmasına karşı çıkarak “Nuri Pakdil muhafazakâr değil, devrimci bir insandır! Efendim beni muhafazakâr kesimden çok solcu ve Marksist kesim izlemektedir. Onlar okumaktadır. Muhafazakâr kesim benim anlatım yeniliğimden rahatsız oldu. Anlayamadı. Eksik yorumladı. Bu yüzden benden kopuktur” dedi.

Türk edebiyatında Necip Fazıl'la başlayan Sezai Karakoç'la süren büyük akımın üçüncü halkası olarak gösterilen 1969-1984 arasında çıkardığı Edebiyat Dergisi’nin kapanmasıyla uzun bir süre ortadan kaybolan Nuri Pakdil, Habertürk gazetesinden Kübra Par’a konuştu. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın da eşlik ettiği söyleşide Pakdil, dünya görüşünü, İslamcı görüşüne karşı neden sağcılardan daha  çok solcular tarafından takip edildiği anlattı.

"İşçinin hakkını en çok savunan dinin İslam olduğunu" belirten Pakdil, İslam’ın kapitalistleşmesine de İslamcı kalarak kapitalistleşemezsiniz. Kapitalistliği İslamcılığa tercih edenleri de eleştiriyorum. Hoş bulmuyorum. Kınıyorum” sözleriyle karşı çıktı.

Hz. Muhammed’i “Ulu Önder” olarak niteleyen Nuri Pakdil Atatürk’ün de “Ulu Önder” olarak anılmasına karşı çıkarak  “Bizim tek ulu önderimiz vardır, o da Hz. Muhammed'dir!” dedi. Pakdil’in Habertürk gazetesinde yer alan söyleşisi şöyle:

Necip Fazıl ödülü almak ne anlam ifade ediyor sizin için?

Normalde ilkesel olarak asla ödül kabul etmiyorum. Daha önce verilenleri almadım. Fakat üstat Necip Fazıl'a derin saygım ve bağlılığım yüzünden bu ödülü özel olarak kabul ettim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi ayakta dinledi. Ne hissettiniz?

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kardeşimiz alicenaplık gösterdi. Gerçekten ayakta dinledi konuşmamı. Ben de yürekten alkışladım kendisini. Teşekkür ettim.

Peki, siz ideolojik olarak kendinizi AK Parti'ye yakın hissediyor musunuz?

Hayır, AK Parti'ye karşı özel bir ilgi beslemiyorum. Sadece Türkiye'nin genel siyasi konjonktüründe AK Parti'nin savunulması gerektiğini düşünüyorum.

Neden?

Türkiye'de 1923'ten sonraki dönemin en iyi muhalif temsilciliğini AK Parti yaptığı için.

Biraz açsanız...

Efendim ben AK Parti'yi desteklemedim. Resmi öğretiyi savunan partiler karşısındaki tek güçlü parti olduğu için onu destekler gibi göründüm.

 

‘İktidar meşru bir yoldaysa, entelektüellerin ona yardımcı olması gerekir’

 

Entelektüeller iktidarla nasıl bir ilişki kurmalıdır Nuri Bey? Muhalif olmalı mıdır?

Entelektüellerin iktidara her şart altında muhalif olması yanlış bir şeydir. Eğer iktidar meşru bir yoldaysa, entelektüellerin de iktidarın bu meşru yolunda ona yardımcı olmaları gerekir. Tabii bu tamamen kişisel bir seçimdir. Entelektüellik illa apolitik olmak demek değildir. Ben sapına kadar politik bir insanım.

Bugün iktidarla aynı fotoğraf karesi içinde yer almak sizi rahatsız etmiyor, klas duruşunuza da bir etkisi yok. Böyle mi düşünüyorsunuz?

Gayet tabii. Efendim ben klas duruşumu her zaman koruyorum ve yaşatmaya devam ediyorum.

Klas duruş nedir?

Klas duruş, her şeyden önce mala mülke itibar etmemektir. Vicdanlı olmaktır. İlkeli olmaktır. Yazdıklarınızla yaşama biçiminiz arasında çelişki olmamasıdır. Her koşulda, doğru bildiğiniz şeyin arkasında durmaktır.

Kendinizden hep devrimci olarak söz ediyorsunuz. Neye karşı nasıl bir devrim?

İslamiyet'in hükümlerini egemen kılmak için devrim yapmak gerektiğine inanıyorum. Ona vurgu yapıyorum.

 

‘Muhafazakâr kesim beni anlayamadı’

 

Muhafazakâr kesime yakın bir entelektüel olarak görülüyorsunuz. Bu sizin için doğru bir tanımlama mı? Nuri Pakdil muhafazakâr mıdır?

Hayır, Nuri Pakdil muhafazakâr değil, devrimci bir insandır! Efendim beni muhafazakâr kesimden çok solcu ve Marksist kesim izlemektedir. Onlar okumaktadır. Muhafazakâr kesim benim anlatım yeniliğimden rahatsız oldu. Anlayamadı. Eksik yorumladı. Bu yüzden benden kopuktur.

Muhafazakâr kesim sizin Edebiyat Dergisi'nde kullandığınız öz Türkçe girişimine de karşı çıkmış...

Evet, muhafazakâr kesim öz Türkçe'nin solcular tarafından kullanıldığını söylüyordu. Oysa biz bu dili kullanarak solcuların elinden silahını almış oluyorduk. Onları da şaşırtıyorduk. Emekçi haklarını savunuyorduk. Mülkiyeti eleştiriyorduk. Muhafazakâr kesim bizi mülkiyet düşmanı olmakla suçluyordu. Halbuki ben kirli mülkiyete düşmanım, haram mülkiyete karşıyım. Tapulu mülkiyeti olmayan Nuri Pakdil Türkiye'de tektir!

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü, kutsal üç ayların başlangıcını ve Regaip Kandili'ni aynı mesaj içinde kutlayabiliyorsunuz.

Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde "İşçinin hakkını alın teri kurumadan verin" buyurmuştur. Yeryüzünde işçi haklarını İslamiyet'ten daha iyi savunan bir düşünce yapısı yoktur.

İşçi hakları konusunda muhafazakâr hükümetlerin eleştirilmesine ne diyorsunuz? Yeni maden kazalarında işçiler can verdi örneğin...

Ben kendi adıma konuşuyorum, muhafazakâr hükümetler adına konuşmuyorum. Patronların işçilerin kanı ve canı üzerinden para kazanmasını şiddetle kınıyorum.

 

‘Ne sağcıyım, ne solcuyum; sadece İslamcıyım!’

 

Sağdan çok sola yakın olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Batılı bölümlemeye göre yapılan tanımlarla konuşuyoruz. Buna göre solun beni sağdan daha çok okuduğunu söyleyebilirim. Aynı bölümlemeye göre anamalcılıkla özdeşleştirilen sağın beni kendine yakın görmemesinden ancak onur duyarım.

Peki, siz kendinizi sola ya da sağa yakın konumlandırıyor musunuz?

Hayır, ne sağcıyım, ne solcuyum; ben sadece İslamcıyım efendim! Özgürlükçü, emekten yana olan dinden yanayım.

Marksizm ve komünizme yakın mıydınız?

Yakınlık hissetmiyordum ama ilgiyle izliyordum.

Sizi Marksistlerden ayıran neydi?

Allah'ın birliğine iman ve onun kurallarınca mülkiyeti değerlendirme bilinciydi.

Ne sağcılar ne de solcular anlayabilmiş sizi. Yalnız bir savaşçı gibiymişsiniz...

Evet, hemen hemen öyleydim.

Peki, ne oldu da İslamcılar şimdi keşfetti sizi?

Valla bu benim dışımda oldu, bir şey diyemem ki... Belki Batılıların ve Batıcıların kültürel hegemonyasının zayıflaması bu sonucu doğurdu. Biz her zaman halkımızın kültür emperyalizminin etkisinden kurtulması için mücadele ettik.

Nasıl karşılıyorsunuz? Biraz riyakârlık hissediyor musunuz?

Olmamasını diliyorum.

Tekrar popülerleşmeniz ne hissettiriyor?

Hiçbir şey hissettirmiyor! (Gülüyor...)

 

‘1923, değerlerimizden kopma dönemidir’

 

1923'ü tam olarak nasıl görüyorsunuz?

1923 tamamıyla bir yabancılaştırma, değerlerimizden kopma dönemidir. 1923'ten 1950'ye kadarki dönem çok haşin bir şekilde yaşandı. "Allah" demenin bile yasak olduğu bir dönemdi. Çocukluğumda mahalle mektebinde hoca bize Kuran-ı Kerim öğretirken, baskına karşı biri kapıda nöbet tutardı. Korku içinde gidip gelirdik.

Nuri Pakdil, Batılılaşma karşıtı mıdır?

Nuri Pakdil, Batılılaşmaya ve Batı taklitçiliğine karşıdır. Batı'nın edebi değerlerinin, düşünce hareketlerinin okunması, incelenmesi taraftarıyım.

 

‘İslamcıların kapitalistleşmesini kınıyorum’

 

Sık sık anti-kapitalizm vurgusu yapıyorsunuz. Bugünlerde Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın maliyeti çok tartışılıyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

O konu eleştirildi, sanıyorum Tayyip Bey de cevap verdi, "Anlatıldığı kadar israf edilen bir durum yoktur" dedi. Ben tam bilmiyorum, mimar değilim.

Muhafazakârların günümüzde hızla kapitalistleşmesi iddiası konusunda ne düşünüyorsunuz?

Muhafazakârlıkla bir ilişkim olmadığı için, muhafazakârların nasıl bir serüven izlediğini de bilemem.

İslamcıların kapitalistleşmesi desem...

İslamcı kalarak kapitalistleşemezsiniz. Kapitalistliği İslamcılığa tercih edenleri de eleştiriyorum. Hoş bulmuyorum. Kınıyorum.

Bu dönemdeki medeniyet ve mimari algısı sizi tatmin ediyor mu?

Etmiyor efendim. Mimar Sinan'ın eserleri dururken taklit eserler yapılması üzüntü verici.

 

‘Necip Fazıl yeterince anlaşılmadı’

 

Necip Fazıl son dönemde fazla idolleştiriliyor. İnsan olarak doğru değerlendirilebiliyor mu?

Üstat maalesef yeterince anlaşılmadı. Sadece efsanevi bir şekilde anlatıldı. Onu sürekli yorumlamak ve anlatmak gerekiyor.

Hiç eleştirdiğiniz bir yönü var mı?

Çok müsrif bir insan oluşunu eleştiriyorum. Kendisine verilen maddi imkânları daha aklı başında kullanmalıydı. Har vurup harman savurmuş...

 

‘Muhafazakâr kesim okumaz, edebiyatla ilişkisi yoktur’

 

Öz Türkçe kullanma arzunuzun nedeni neydi?

Dili yenileştirmek gerekiyordu. Divan edebiyatının diliyle yazı yazamazdık. Başka türlü yeni kuşaklarla nasıl iletişim kuracaktık?

Milliyetçi refleksleriniz var mıydı?

Hayır, bende asla milliyetçi refleks yoktur. Sadece İslami refleks vardır.

Milliyetçi refleksiniz yok, İslami refleksleriniz var ama Osmanlı Türkçesine karşı çıkıyorsunuz... Kafamız karıştı...

Eski dille artık yeni düşüncelerin anlatılması mümkün değildi. Ayrıca her nesil kendi dilini kendisi kurar. Yeni dil kurmazsa getirdiği edebiyatın da yeniliği olmaz. Biz de kendi dilimizi kurmaya çalıştık.

Muhafazakâr kesim bunu bir sekülerleşme çabası olarak görüp karşı çıkmış...

Muhafazakâr kesimin edebiyatla doğrudan bir ilişkisi yoktu ki! Hâlâ da yoktur. Muhafazakâr kesim okumaz pek.

Peki, Sezai Karakoç'la, Mavera Dergisi'yle ilişkiniz nasıldı?

Herkes kendi kulvarında en iyisini yapmaya çalışmıştır.

Üzerine konuşmak istemiyorsunuz... Kırgın mısınız onlara?

Konuşmak istemiyorum. O dönem benim için kapanmış ve bitmiştir.

 

‘Tek ulu önderimiz vardır, o da Hz. Muhammed'dir’

 

 

"Küreselleşme ve kapitalistleşmeye karşı tüm yeryüzü, eninde sonunda, İslami düşünceye doğru, mutlaka evrilecektir" demiştiniz. Neye dayanarak güçleniyor bu inancınız?

Allah'ın kanunlarına inanarak.

Ama bugün İslam âleminin geldiği nokta ortada...

Onların durumu önemli değil ki. Biz Ulu Önder'in söylediklerine ve İslam'ın değişmez kurallarına göre konuşuyoruz. Peygamber Efendimiz geleceğin Müslümanlara ait olduğunu vurgulamaktadır. Ben Peygamberimiz Hz. Muhammed'e "Ulu Önder" derim, bunun altını önemle çiziyorum.

Atatürk'le karıştırılmasın sonra?

Bizim tek ulu önderimiz vardır, o da Hz. Muhammed'dir!

Atatürk'e karşı mısınız yani?

Önceki sorunuzda, kimden yana olduğumu vurguladım.

Anti-Firavunist derken de onu mu kastediyorsunuz?

Beni okuyanlar, tanıyanlar kimi kastettiğimi bilirler.

 

‘Erdoğan yanlış anlaşılıyor’

 

"Türkiye'de düşünce özgürlüğü hâlâ yok" demişsiniz.

Çok daha özgürce konuşabilmeliyiz. Bir numaralı yönetici çok rahatlıkla eleştirilmeli. 5816 No'lu kanun yürürlükte olduğu müddetçe Türkiye'de düşünce özgürlüğünün olduğu söylenemez. Dünyanın hiçbir yerinde kanunla korunan adam yoktur. Her insan eleştirilebilmelidir.

Ama bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da eleştiriye tahammül edemediği düşünülüyor.

Hayır, o tahammül ediyor. Tamamen yanlış anlaşılıyor.

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız…

 

‘Her şeyimi sorabilirsiniz demesine rağmen her şeyini didikleyemedim’

 

Kübra Par’ın Nuri Pakdil söyleşisine eşlik eden Ahmet Hakan, görüşmeden notlarını köşesine taşıdı. Hakan’ın Hürriyet gazetesinde “Bir klas duruş Nuri Pakdil” başlığıyla (16 Kasım 2014) yayımlanan yazısı şöyle:

Habertürk'ten Kübra Par, "Sultanahmet'te Nuri Pakdil'le röportaj yapacağım" deyince...

Hemen yancı yazıldım.

Dedim ki:

"Sakıncası yoksa ben de orada olmak isterim".

*

"Olur" verildi, onay çıktı...

Ve yağmurlu bir öğle vakti Sultanahmet Meydanı'nda buluştuk Nuri Pakdil'le...

*

İlk beş izlenimim:

-BİR: Terbiye edici gibi davranmadan terbiye eden bir tavrı var.

-İKİ: Süper rahat ama bu rahatlığına rağmen insan karşısında rahat edemiyor.

-ÜÇ: Çok sert sözcükler kullanıyor ama yumuşacık bir edası var.

-DÖRT: Gülüşü tebessümün ötesine geçmiyor.

-BEŞ: Konu hep geçmişe geliyor ama o daha çok geleceğe yönelik.

*

Sultanahmet'te Nuri Pakdil'le geçirilen öğle sonrasında şunlar oldu:

-Közde pişirilmiş sade kahveler içildi.

-Uzaklara dalındı.

-Geçmiş yâd edildi.

-Necip Fazıl'dan, Salah Birsel'den, Ceyhun Atıf Kansu'dan söz edildi.

-İstanbul'dan, Paris'ten, Kudüs'ten, Bitlis'ten dem vuruldu.

-"Ruhi Su nasıl da devrimci okuyor o türküleri" denildi.

-Beyazıt'taki Marmara Kıraathanesi'ne nostaljik bir bakış fırlatıldı.

-Ali Ekber Çiçek'in "Haydar Haydar"ına selam yollanıldı.

-"Sayın Beethoven" övüldü.

Ama tüm bunlara bakıp da sanmayın ki Nuri Pakdil, gürül gürül konuşan, uzun uzun anlatan biridir.

Hayır.

Nuri Pakdil uzun konuşmaların adamı değil, uzun susuşların adamı.

*

"Benimle her konuyu konuşabilirsiniz, bana her soruyu sorabilirsiniz, her şeyimi didikleyebilirsiniz" dedi.

Buna rağmen çok tuhaf bir biçimde her konuyu açamadım, her soruyu rahatça soramadım, her şeyini didikleyemedim.

Çünkü Nuri Pakdil, karşısındakilere altını hiç çizmeden, hiç vurgulamadan ve en küçük bir işaret vermeden "edep" telkin ediyordu.

*

"Klas Duruş" adlı bir kitabı vardır Nuri Pakdil'in.

Sordum kendisine:

"Klas duruş için ne yapmak gerekir?"

Başladı saymaya:

-Paraya pula metelik vermeyeceksiniz.

-Adil olacaksınız.

-İnsanlarla sıcak ilişki kuracaksınız.

-Çok kitap okuyacaksınız.

-Bir yabancı dil öğreneceksiniz.

-Geziler yapacaksınız, notlar tutacaksınız.

-İstanbul'u tanımaya çalışacaksınız.

*

"Bu kadar mı?" dedim.

"Hele siz bunlarla başlayın... Devamı gelir" diye cevap verdi.

*

Sultanahmet Meydanı'nda dolaştık uzun süre.

Çay, kahve tükettik.

Ezan dinledik.

Sonra lüks bir otele dönüştürülen "Sultanahmet Cezaevi"ne gittik.

"Nâzım kalmış mı burada?" diye sordu Nuri Pakdil.

"Evet, kalmış" dedik.

Sonra "üstat" dediği Necip Fazıl'ın da bu hapishanede yattığını hatırladı.

Şimdi her biri lüks otel odası haline gelen avlu içindeki sıralı bölüme baktı.

Ve sadece "Buralar hep hücreydi galiba" dedi.

 

Nuri Pakdil'in satırbaşları

 

-Nuri Pakdil yazar, şair, çevirmen ve yayıncıdır.

-Türk edebiyatında Necip Fazıl'la başlayan Sezai Karakoç'la süren büyük akımın üçüncü halkasıdır.

-Maraşlıdır.

-"Yedi Güzel Adam"ın ağababasıdır.

-Askerliğini Bitlis'te yapmış ve Bitlis'e meftun olmuştur.

-1969 yılında "EDEBİYAT" adlı bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi 1980'lerin ortalarına kadar yayın hayatını sürdürmüştür.

-Çıkardığı dergide en az Nurullah Ataç kadar "Öztürkçe" yazmıştır. Sağ kesimin "uydurukça" dediği dile ağırlık vermiştir. "Olanak" demiştir. "Olasılık" demiştir. "Koşul" demiştir. Ve çokça yadırganmıştır.

-Kapitalizm dememiş "anamalcılık" demiştir. "Kara siyasa" sözcüğünü kullanmıştır. Üniversite için öneriler "bilimler yurdu" sözcüğünü de kullanmıştır.

-Sağ kesimden "emek" vurgusuyla da ayrılmıştır. "Antikapitalist" bir çizgi izlemiştir. Devrimci olduğunu ilan etmiştir.

-Ancak onun devrimciliği İslami devrimciliktir.

-1980'lerin ortalarından 1990'ların sonuna kadar uzun, upuzun bir "Susuş Dönemi" geçirmiştir.

-1990'ların sonunda çıkardığı yepyeni kitaplarla yeniden konuşmaya başlamıştır.

-Hakkında şehir efsaneleri çıkarılmıştır

-O efsanelerden biri şudur: Bütün kitaplarını Ankara'nın göbeğinde yaktı.

-Oysa kitaplarını yakmamış, Ankara'da üniversite öğrencilerine dağıtmıştır.

-Hiç evlenmemiştir.

-Bir sevdiği varmış. Tam kavuşmak üzereyken kavuşamamış. Ve aşk olmuş.

-"Neden evlenmediniz sevdiğinizle" dendiğinde "nasip değilmiş" demekte ve ötesini söylememektedir.

-Sevdiği kadının isminin ve soyisminin baş harflerinin yer aldığı bir bileklik vardır kolunda ve onu hiç çıkarmamaktadır.

 

Türkan Şoray'a hayran

 

-Ben bir Türkan Şoray hayranıyım diyor. Özellikle de Türkan Şoray'ın Kadir İnanır'lı filmlerine... Özellikle de "Selvi Boylum Al Yazmalım"a...

-Fransızlardan ise favorisi Brigitte Bardot...

-Gençliğinde "Paydos" piyesinde "Muallim Murteza" rolünü başarıyla oynamış.

-Kendisine "Tiyatroya devam etseydin Muhsin Ertuğrulvari bir tiyatro adamı olurdun" denmiş.

-"Nuri Pakdil Ritüelleri" diye bir kitap üzerine çalışıyor. Bu çalışma için her gününü dakikası dakikasına not ediyor.

-Kirada oturuyor. "Malım mülküm yok" diyor. Ve bununla da pek övünüyor.

-Gençliğinin dört yılını Paris'te geçirmiş. O günlerden kalma bir alışkanlık olarak Fransız gazetelerini okumaya hâlâ devam ediyor.

-AK Partili değil ama Tayyip Erdoğan'a zaafı var.

 

Yapıtlarından bazıları

 

-BATI NOTLARI: Avrupa kentlerine yaptığı yolculukta tuttuğu notları içerir.

-PUT YAPIMEVLERİ: Manasını kaybetmiş insanların anlatıldığı tiyatro oyunu.

-AY OPERASI: Prevert'ten çeviri.

-EDEBİYAT KULESİ: Edebiyat üzerine denemeler.

-SÜKÛT SURETİNDE: Suskunluk döneminin ardından yazdığı ilk şiir kitabı...

_____________

(*)16 Kasım 2014



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER