Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

CB ERDOĞAN'IN BEYAZ SARAY GÖRÜŞMESİ 'YENİ DÜNYA DÜZENİ! KONUSUNDA ÖNEMLİ BİR TEST YERİNE DE GEÇEBİLİR...

Fehmi KORU'NUN ANALİZİ...

CB ERDOĞAN

Acaba dünya düzeninde köklü değişikliklerin kararları günümüzde Kimler tarafından nerede alınıyor?

Garip gelebilir bu sorum, ama yaşadıklarımızı daha iyi anlamaya yarayacak bir sebebi olduğuna inanmanızı isterim.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya düzeninin temelleri galip ülkelerin en üst düzey temsilcilerinin katılımıyla Kırım/Yalta’da yapılan toplantıda (4-11 Şubat 1945) atıldı. Daha önceleri Tahran’da (Kasım 1943) ve Potsdam’da (Temmuz 1945) bir araya gelen ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği liderleri –Franklin RooseveltWinston Churchill ve Joseph Stalin– hangi ülkenin Batı Bloku’nda kalacağına, hangilerinin Varşova Paktı içerisinde yer alacağına karar verdiler; Almanya’yı ve başkenti olan Berlin’i de benzer bir anlayışla paylaştılar.

Almanya ikiye bölündü, Berlin de galip devletler arasında paylaşıldı.

Ruslar kendilerine ayrılan bölümde oluşan Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni (GDR) yeterince cazip hale getiremeyip oradan Batı’ya kaçışları başka türlü engelleyemeyince, ortasından bir duvarla Berlin’i ikiye ayırmaktan başka çare bulamadılar (1961).

İşte o duvarın yıkılışına (9 Kasım 1989) ve ardından iki Almanya’nın birleşmesine (3 Ekim 1990) kararı kimler, nerede verdiler?

O da bir karar sonucu olmalı değil midir?

[Bir anım var: Berlin duvarının yıkılışı günlerinde İstanbul’da o zaman faaliyet gösteren Yazko binasında bir panelde Murat Belge ve Ertuğrul Özkök ile birlikte konuşmacıydım. Konu ‘yeni dünya düzeni’ idi. Murat Belge konuşmasının başlarında Almanya’dan ayağının tozuyla panele katıldığını, Berlin duvarı yıkılırken de orada olduğunu anlattı. Dünyayı ayağa kaldıran olay meydana gelirken duvarın hemen arka sokağındaki bir lokantadaymışlar ve geceyi olan bitenden habersiz geçirmişler. Bu anekdot çok ilgimi çekmişti.]

Almanya yeniden birleşince

Sonradan, iki taraf arasındaki geçişsizliği sağlayan duvarın işlevsiz hale getirilip engellenen insanların karşı tarafa geçmesinin imkan dahiline girmesi, Doğu Alman yönetiminde yaşanan iletişim sorunlarıyla irtibatlandırıldı.

Acaba bu kadar basit bir olay mıydı yaşanan?

Gerekçesi, Avrupa’da hakimiyet kurma sevdasıyla iki kez (1914-1918 ve 1939-1945) savaşlara ve milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açmış Almanya’nın, bir daha asla böyle bir girişimde bulunmamasını sağlamak olan ikiye bölünmesi, yani Yalta kararı, bir başka kararla ortadan kaldırılmış olmalı…

İyi de kimler verdi o kararı?

Almanya’nın artık tehdit olmaktan çıktığı kanaati nasıl oluştu?

Cevabını bulmakta zorlandığım sorulardır bunlar…

Ardından Sovyetler Birliği de çöktü. Onun yerini alacak olan Rusya Federasyonu, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan ‘yeni dünya düzeni’nde kendi nüfuz alanına bırakılmış geniş coğrafyada var olan bağımlı ülkelerden mahrum bırakılarak kuruldu. Avrupa’daki ve Orta Asya’daki ‘uydu’ ülkeler teker teker bağımsızlıklarına kavuştular.

Onun kararı nerede alındı, kimler tarafından?

Haçlı Seferleri’nin başladığı yerde NATO Zirvesi

Sovyetler Birliği çökünce sırf onun güdümünde oluşmuş Varşova Paktı’na karşı bir güvenlik örgütü olarak kurulan NATO’nun işlevinin de sona ermesi gerekirdi. Düşman kalmadığına göre müthiş masraflı bir örgütü devam ettirmenin anlamı da yitirilmiş oldu.

NATO’nun varlığını sürdürmesine ve ‘yeni düşman’ olarak tanımlanan coğrafyaya kararın kimler tarafından, nerede verildiğini biliyoruz ama…

İngiltere’nin Turnberry kasabasında 6 Haziran 1990 tarihinde yapılan NATO zirvesinde…

Ev sahibi İngiltere’nin başbakanı Margaret Thatcher’in zirveyi açış konuşması ipuçlarını içerisinde barındırıyor.

Zirveye mekan olarak Turnberry’nin neden seçildiğini, oranın Doğu’daki kutsal mekanlara doğru düzenlenen Haçlı Seferleri sırasında bir geçiş yeri olduğunu hatırlatarak anlatıyor Thatcher. 20 dakika süren konuşmasında NATO’ya vücut veren şartların değişmesine rağmen işlevinin neden sürmesi gerektiğini gerekçelendirirken şu sözleri de sarf ediyor:

“NATO başka yönlerden güvenliğimize gelebilecek tehditler üzerinde durmalı mı? Güvenliğimize yönelik tehditlerin Atlantik ortasındaki muhayyel bir çizgide sona ereceğine dair bir garanti bulunmuyor. Petrolün bizlere ulaşmaya devam etmesini sağlamak için bazılarımızın Arap Körfezi’ne gitmesinin üzerinden çok zaman geçmedi. Ortadoğu petrolüne zaten ağır olan bağımlılığımız gelecek yüzyılda bir kez daha artacak. Ortadoğu gibi bölgelere gelişmiş silahlar ve askeri teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte NATO topraklarına olan muhtemel tehditler daha fazla olarak Avrupa dışından da gelebilecek.” 

Thatcher’in öngördüğü ve o zirvede karar verildiği gibi de oldu: Varşova Paktı’ndan kopan ülkeleri de bünyesine alan NATO daha da gelişti, güçlendi ve yeni tehdit algılaması olan petrol zengini Ortadoğu’yla ‘düşman’ olarak ilgilenmeye başladı.

Erdoğan Washington’da

Neden bu konuyu bugün ele alıyorum?

Duvarın yıkılışının yıldönümü, ama ‘Donald Trump Amerikası’nın NATO karşıtı bir tavra bürünmesi daha önemli. 

Bu da bir yerlerde alınmış bir kararın sonucu olabileceği gibi, alınmamış bir kararın uygulanmaya konulmak istenmesi olması da muhtemel. Hangi ihtimal doğru ise sonuç değişmiyor: Sıkıntılı günler dünyamızı -ve özellikle bölgemizi- bekliyor demektir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yarın Washington’da Trump’la görüşecek ya, o görüşme bu yazının temel tezinin test edilmesini de sağlayabilir.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz