‘Memleketimden insan manzaraları’ büyük şairimiz Nazım Hikmet’in Türk diline en değerli armağanıdır. Ülkenin dünya içerisindeki yerini onbinleri bulan mısralarıyla anlatan şair, sıradan insanlarımıza sıradan sayılmayan yerli-yabancı insanları anlatır.
“Ülkem siyasetinden insan manzaralarını aktarmak istesem nelerden söz ederim?” diye düşünürken, bugünkü gazetelerde sizlerin de okuyacağınız -muhtemelen dün gece değişik ekranlarda da yer bulmuş olabilecek- üç örnek olay ile karşılaştım.
İlk örnek olay, iktidar partisinin son seçimde en yüksek oy aldığı ilimizin kadın örgütünün başında bulunan bir yerel politikacının, kent televizyonunda hemşehrileriyle paylaştığı görüşler…
“Serbest piyasa çalışmaları içerisinde bizler AK Parti hükümeti olarak elimizden geleni yapıyoruz. Devletin yaptığı çalışmalarda yapabileceğinin en iyisini yapıyoruz. Biraz da vatandaşın milletine, devletine, hükümetine sahip çıkması lazım. (..) Bizde kriz yok. Market sepetini istediğimiz kadar dolduruyoruz. Engel, sıkıntı yok. Kaynakları döke saça kullanabiliyoruz.”
Ülke ekonomisi bir yerel politikacı gözüyle böyle görülüyor demek…
Ancak aynı ilde siyasetin içinde yer almayan insanlar, ülkede yaşanan duruma farklı bakıyor olmalılar ki, iktidar partisinin Meclis grubunun başkanı da olan o ilin en kıdemli politikacısı, bir ilçede, partililerin de bulunduğu ortamda, muhtarlara görüş açıklarken, tepkiyle karşılanmış…
Toplantıda, Ankara’dan gelenler ile yerel politikacılar, partili ve partiyle ilgisiz insanlar önünde birbirlerini sert biçimde eleştirmiş, herhalde onların bu durumundan cesaret alan katılımcılar da, iktidarı suçlayıcı çıkışlar yapmışlar.
İlde yaşananları haberleştiren yerel bir haber sitesi, toplantıda geçenleri ayrıntılı biçimde aktardıktan sonra, iktidar partisi ileri gelenlerinin çarşı-pazar ziyaretlerinin de sıkıntılı geçtiğini, bir işçi grubunun, iktidar partisi milletvekili, il ve ilçe başkanları ile belediye yetkililerine şu sözlerle tepkilerini ilettiklerini yazıyor:
“Biz insanca yaşamak istiyoruz. Evimize ekmek götürmek istiyoruz.”
Sessizliği yeğleyen kitleler önünde konuşmaya alışmış politikacılar için o ilde karşılaştıkları tepkili tavır yeni bir durumun dışa vurması. Sessizlik bir çok yerde homurtular üretmekteydi zaten; halkın yarıdan fazlasının oylarını son seçimde de iktidar partisi için kullandığı o ilde, homurtular sesli tepkiye dönüşmüş gibi…
“Vatandaşın hükümetine sahip çıkması lazım” tespitiyle ülkede ‘kriz’ olmadığını söyleyen o ilin kadın politikacısının ağzından çıkanların sebebini de açıklıyor o tepkiler…
Anlaşılan vatandaş hükümete eskisi kadar sahip çıkmıyor.
Ortalığı yatıştırma ve kitleleri partisinin arkasında durmaya davet etme görevini bizzat AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üstlenmesi de, sağda-solda yaşanan tepkili tavırlardan olmalı.
Dün, AK Parti’nin Erdoğan’ın da katıldığı bir ildeki mitinginde, yakın zamanlarda parti politikalarını eleştirmesiyle dikkatleri üzerinde toplamış o ilin en kıdemli politikacısı da bir konuşma yapmış.
Eleştirilerini orada da tekrarlamış mı?
Hayır. Tam tersine, hemşehrilerini de şaşırtan bir AK Parti güzellemesi yapmış…
Ne dediğinin özeti şu cümlelerde:
“Bugüne kadar nasıl AK Parti’ye sahip çıktıysanız, bütün bu hizmetlerin içerisinde nasıl emeğiniz geçtiyse; bundan sonra da aynı vefayla, aynı sadakatle Sayın Cumhurbaşkanımızın ve onun partisinin liderliğinde bu yapılan hizmetlerin hepsine topluca sahip çıkmamız gerekiyor.”
İktidar partisinin kamuoyu yoklamalarına da yansıyan güç kaybını durdurmak ve daha önce kendisine oy verdiği halde değişik sebeplerle bu kez farklı davranmaya kararlı görünen kitleleri yeniden kazanmak için bir büyük seferberlik başlatacağı biliniyordu.
Yakın zamanda, AK Parti lideri imzasıyla, eskiden parti saflarında milletvekili, il ve ilçe teşkilatı yöneticisi olarak bulunmuş, sonraları kendileriyle yollar ayrılmış kalabalık bir gruba mektuplar gönderilmesiyle başlamıştı o seferberlik…
Kıdemli politikacının kendisinin iyi tanındığı ildeki mitingde konuşturulması, yeni dönemde merkeze küskün olduğu bilinenlerin de görevlendirileceğini gösteriyor.
Politikacılar unutturulmak istendikleri köşelerinden çıkartılıp yeniden meydana sürülüyorlarsa, bunun anlamı, iktidar partisinin bayağı zorda olmasıdır.
Sevdikleri siyasi kişilikleri artık partide göremediklerinden ve biraz da onların partiye dönük eleştirileri yüzünden, oyları için yeni adresler aramaya başlamış küskün insanları bu yolla yeniden kazanabilir mi AK Parti?
Yoksa, küstürülmüş kıdemli politikacıların, yakın zamanlara kadar sürdüregeldikleri eleştirilerini unutturacak konuşmalar yapmak üzere meydanlara sürülmesi, beklenenin tersi bir etkiye mi sebep olur?
Mesela, kıdemli politikacı gibiler siyaset dışına itildikleri ve kendisini farklı bir parti haline getirdiği için AK Parti’ye sonradan meyletmiş olanlar varsa -ki mutlaka vardır- eski yüzlerin meydanlara çıkıp varlıklarını göstermesi onları kaçırabilir.
AK Parti kıdemli politikacı gibilerin temsil ettiği siyasi çizgiden çok farklı bir parti bugün.
“Farklı değiliz, eskisi gibiyiz” mesajının ürküteceği yeni yüzler kaçarken, eskiden oy verirken farklılaştığını gördüğü için ondan uzaklaşmış olanlar da, kıdemli politikacılar yeniden döndüler diye oylarını esirgerlerse, AK Parti’nin durumu ne olur?
Bu soruya cevabı futboldan vereceğim.
Geçen yılın şampiyonu ve bu yıla da önemli transferlerle iddialı başlamış Trabzonspor, dün, Antalyaspor’a farklı yenildi; 5-2 bitti maç.
Trabzonspor teknik direktörü maçtan sonra çıktığı kameralar karşısında şunu söyledi:
“Ayakta kalmamız gereken yerde golü yedik. Oyun bizim elimizdeydi. Ama bu skor nasıl oldu, onu anlamak mümkün değil.”
“Siyasetten insan manzaraları” yazımı futboldan bir açıklamayla bitirmem bazılarınıza garip gelebilir. Gelmesin. Futbol ile politika arasında bire bir benzerlikler var. Özellikle de bizim ülkemizde.